Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

80 syf.
7/10 puan verdi
Sınır (Spoiler içerir!)
———————————————————————— John Ajvide Lindqvist, Stockholm Blackeberg'de büyüyen İsveçli bir yazardır. Korkunç ve fantastik bir şey olmak isteyerek önce sihirbaz olmuş, sonra on iki yıl boyunca stand-up komedyenliği yapmıştır. İsveç televizyonu için de yazılar yazmıştır. Sınır bu yazardan okuduğum ilk kitap oldu ve aynı zamanda çok kısaydı fakat kısa olmasına rağmen oldukça ağır duyguları da barındırıyor. Hikaye iyi yazılmış ve karakterler de yeterince ilginçti. «Eğer yaşam bir hapishaneyse, bir insanın, hayatındaki duvarların tam olarak nerede durduğunu, özgürlüğünün sınırlarının nerede yattığını fark ettiği bir an gelir; tabii kapılar ve kaçış yolları olduğu sürece.» (S. 10). Yıkıcı bir ilişki içinde çirkin ve kilolu orta yaşlı (42) bir kadın olan ana karakterimiz Tina, insanların suçluluk ve utancını hissetme konusundaki doğaüstü yeteneğiyle işinde tıpkı bir süperstar olarak tasvir edilmektedir. «Neredeyse hiç yanılmazdı. Onu yanıltabilecek tek şey, söz konusu kişinin yasadışı olmayan ama yine de gizlemek istediği bir şey taşıyor olmasıydı.» (S. 6). Ajvide, İsveç gündelik olaylarını (gelenekler, iğne yapraklı orman, huzurevi, çocuk doğurma) ürkütücü bir korku ve fanteziyle iyi bir şekilde birleştirmeyi başarmış. "Sınır", bende kim olduğumuzu düşündüğümüz, neden uyum sağlamadığımız ya da sağlayamadığımız, güzellik ve çirkinlik, özel yetenekler geliştirme ve ebeveynlik hakkında düşünceler uyandırdı. Ne hakkında yalan söylememeliyiz? «Orada, dikenli kozasının içinde uzanıp gözyaşları tükenene kadar ağladı. Hiçbir kapı, hiçbir çıkış yolu yoktu. Bedeni hapishane falan değildi; bedeni içinde oturmanın, ayakta durmanın, hatta uzanmanın bile imkânsız olduğu bir kafesti.» (S. 12). «Tina kafesteki hayata tahammül etmeyi, sınırlarını kabullenmeyi öğrendi ama aynaya bakmayı hâlâ reddediyordu; insanlarla ilk kez karşılaştığında gözlerinde gördüğü tiksinti zaten ayna görevi görüyordu.» (S. 12). «Yardım et bana Tanrım. Çok mutsuzum. Cevap gelmedi. Dua etmek için alçakgönüllü olmak, kadere boyun eğmek gerekirdi. Annesi kilisedeki bir resmin önünde ona böyle söylemişti.» (S. 33). Beni rahatsız eden şey, kısmen kitabın ortasına doğru Tina’ın aniden öz-anlatı veya öz günlüğüne geçiş oldu. Başlangıçta anlatım bu şekilde akmadığı için biraz gereksiz bir ayrıntı diye düşündüm. Hikaye zaten kısayken kitabın ortasını günlük sayfalarıyla tıpkı bir roman gibi doldurmak hikayeden kopmanıza sebep olabiliyor. Diğer bir negatif özelliği de kitap biraz fazla hızlı ilerliyor. Büyük olasılıkla kopmalar yaşayabilirsiniz. Okuduktan sonra filmi hevesle izledim. Ve bu hikayenin bir film olarak daha da iyi olduğunu düşünüyorum. Esas olarak filmde her şeyin ortaya çıkması biraz daha zaman aldığından belki ama aynı zamanda uyarlanan hikayedeki değişiklikleri de sevdim. Gerçekten iyi yapılmış fakat aynı zamanda da tatsız olduğunu söylememde bir sakınca yok sanırım. Sadece filmi izlemelisiniz gibi bir öneri de asla bulunmuyorum. İkisini de yapmak bence daha iyi bir değerlendirme fırsatı sağlıyor. «Köpeklerden her zaman nefret etmişti ve tabii ki, tabii ki, ona ilgi gösteren tek erkek bir köpek yetiştiricisiydi.» (S. 9). Tina ve Roland ilişkisi bir tür açık ilişki ve herkes halinden memnun görünüyor. «Tina bu konuda soru sormayı bırakmıştı. Roland'ın başka kadınlarla birlikte olduğunun kokusunu alabiliyor ama onu asla suçlamıyordu. Sonuçta sadece arkadaşıydı ve daha fazlasını ummaya hakkı yoktu.» (S. 10). «Onları "çift" yapan şeyin ne olduğunu tam olarak çözemiyordu Tina. Arkadaş olamayacak kadar farklıydılar.» (S. 19). Vore karakterinin hikayeye dahil olmasıyla birlikte işler daha da farklı bir hal almaya başlıyor. Özellikle bu nokta da Tina’nın günlük yaşamından bıkmış olmasıyla birlikte Vore, onun bir tür bu sıkıcı duygularından kaçış noktası oluyor. Ona resmen aşık oluyor. Onu ilk görüşünden bu yana çalıştığı Kapellskär Liman’ında sürekli iş arkadaşı Robert’a soruyor, ikinci görüşünde ise kendi evinin yanında olan kulübede kalmasını isteyecek kadar merak ediyor. «Hissi bir önceki kadar güçlüydü. O kadar güçlüydü ki, etrafında aura misali, üzerinde kocaman harflerle adamın "BİR ŞEY GİZLİYOR" yazan neon bir tabela vardı sanki.» (S. 23). Vore’un kaldığı otelin ismini öğrendikten sonra onu bulmak için oraya bile gitmeyi göze alıyor. «Ismini elbette biliyordu ama ona seslenmeye hiç niyeti yoktu. Durum zaten yeterince absürttü: Bir güvenlik memuru, yanında yaşamak isteyip istemediğini sormak için bir hırsıza sesleniyordu.» (S. 40). Vore bir süre sonra kaldığı otelden ayrılıp Tina’ın daveti üzerine kulübede kalıyor, Tina sürekli ondaki gizemi çözmek adına yaşadığı yeri yokluyor, tıpkı bir dedektif gibi peşinden gidiyor. Kokusunu ve onu sevmeye başlıyor. Roland evde olmadığı süreçte ise aralarında inanılmaz bir yakınlık doğuyor. Başından beri onda gizemli bir şey olduğuna dair hissettiği o his onu yanıltmıyor ancak hiç beklemediği bir gerçekle de yüzleşeceğini de bilmiyor. O gerçek yıllarca ondan gizlenmişti. O bir troldü. Üstelik gerçek adı Tina değil "Reva"ydı. «Yaşayan bir yalandı o; bir toplum azınlığı, bir haindi. Sadece birkaç saat içinde tüm bu şeylere dönüşmüştü.» (S. 73). Vore itinayla kulübede kutuda bir hiisi saklamaktadır. Onu larva kuluçka makinesinin lavralarıyla besler. Kitabın bir an da ilginçleşmeye başlamasına sebep olan kısım tam da budur. «Fin mitolojisinde hiisi, ormanlarda yaşayan ve ağaçları, kayaları, gölleri koruyan doğaüstü varlıklara verilen addır.» (S. 63). Hiisi, ruhu ve düşüncesi olmayan yumurta gibidir. İstenilen şekle sokulabilen bir varlıktır. Kördür hatta sağırdır. Bir şey öğrenmekten acizdir, sadece nefes alır, çığlık atar ve yemek yiyebilir. Hiisi döllenmemiş yumurta, çocuk ise döllenmiş yumurtadır. Tina’nın babası huzurevinde yaşar ve Tina’yla geçirdiği sınırlı saatlerde hep samimi ve şefkatli bir tutum sergiler. Onu ondan hep daha fazla düşünür. «Her şey yok oluyor, diye düşündü Tina. Büyükanne ve büyükbabası. Aile evleri. Siyah-beyaz fotoğraflardan oluşan albüm, büyükbüyükbabasının yaptırdığı ev… Geçmişe uzanan tüm çizgi silinmişti. Ona ait değildi. Tarlalarda, evlerin yanında duran uzun boylu, güçlü insanlar. Alışılmadık bir çiftçi ailesi. Kendisinin ait olmadığı bir aile elbette.» (S. 67). Hikayede Tina evlatlık olduğunu öğrendiğinde babasıyla görüşür. Ona gerçeği öğrendiğini söyler. Babası evlatlık olmasının gerekçelerini ona anlatır. Her şeye rağmen onlar hala baba-kızdır. Ne onun için ne de babası için bu gerçek değişmez. «"Seni her zaman sevdim," dedi babası. "Kendi kızımmışsın gibi. Ki zaten benim kızımsın. Umarım bunun farkındasındır."» (S. 66). İçten içe gerçeği söylemedikleri hatta bir yalanla yaşayarak büyüdüğü için kızgındır tabii. Kendine yabancılaşır ve yaşadığı hayatı daha da sorgulamasına sebep olur. «Ormanı bizden uzak tut. Ormanı evcilleştir. Çevresini sar.» (S. 70). Çocukken ormanda yaşadığı yerleri ziyaret eder, nasıl gömülmeleri gerektiğini bilmese de, anne ve babasının mezarı olduğunu tahmin ettiği "Huzur İçinde Uyu" yazılı yere evden getirdiği toprakları boşaltır ve her birinin üzerine bir köknar dalı koyar. Bazen kıskandığı ve kendini bu yüzden kötü hissettiği Elisabet (44) ve kocası Göran adında orta yaşlı bir çift komşusu vardır. Hatta hastanede doğum yapmasına vesile olmuştur. Fakat Elisabet’in aslında bir hiisi doğurduğunu öğrenir. Büyük bir dehşetle de yüzleşmiş olur. «Onlar bizi kendilerine benzetiyor. Biz de onları kendimize benzetiyoruz.» (S. 75). Her şey Tina için daha açık hale geldiğinde Roland evden ayrılır üstelik değerli eşyaları da yanında götürür. Tina yabancılaştığı dünyasında, umutla, haber bırakmadan gitmiş olan Vore’u 20 Şubat’ta Kapellskär limanında bekler. Vore, ikisinden dünyaya gelen hiçte gizli saklı olmayan bir "hiisi"yi yanında getirecektir…
Bilinmeyen Şiir
Bilinmeyen Şiir
Sınır
Sınır
John Ajvide Lindqvist
John Ajvide Lindqvist
Sınır
SınırJohn Ajvide Lindqvist · Delidolu Yayınları · 202350 okunma
·
134 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.