Gönderi

Eşyalar cansız şeylerdir: Yalnızca kendilerinden yararlanan yaşamdaki işlevleriyle anlam kazanırlar. O yaşam sona erince, aynı kalsalar bile, yine de değişirler. Hem vardırlar hem yokturlar: Artık ait olmadıkları bir dünyada kalıp yaşamaya mahkûm olan somut hayaletlerdir. Örneğin, artık gelip kapıyı açamayacak bir adamın yeniden kullanması için sessizce bekleyen bir dolap dolusu giysi için ne düşünülebilir ki? Ya da ağzına kadar iç çamaşırı ve çorapla dolu çekmecelerin içine gelişigüzel serpiştirilmiş prezervatif kutuları için? Banyoda duran ve hâlâ en son tıraşın sakal kırıntılarıyla dolu bir elektrikli tıraş makinesi için? Ya da deri bir yol çantasının içine gizlenmiş bir düzine boş saç boyası tüpü için? Kişinin ne görmek ne de bilmek istediği şeyler birden ortaya çıkar. Bütün bunlarda hem derin bir acı hem de dehşet uyandırıcı bir şey vardır. Kendi başlarına hiçbir anlamı yoktur bu eşyaların, sanki yok olmuş bir uygarlıktan arta kalmış kapkacak gibidirler. Ama yine de bir şeyler anlatırlar bize; salt birer nesne olarak değil, düşünce gücünün, bilinçliliğin kalıntıları, bir insanın kendisiyle ilgili kararlarını verirkenki yalnızlığının simgeleri olarak dururlar; saçını boyayıp boyamamak, bu ya da şu gömleği giymek, yaşamak ya da ölmek gibi. Ölüm gelince ne kadar boş olur bütün bunlar.
Can Yayınları
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.