Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Yok bir şey
I yok bir şey, yani bir ölüm sonrası bu, bitecek gibi değil yıllardır sezilen bir çocuk ağlamasında anısız, başıboş, dağılgan bir tabanca sesinde belki belki de bir orman mı bu, tanımsız çiçekler açan orada ve sanki tuhaftır da sayısız kuşları beklettiği diyelim bir süre kendini dinlemek, diyelim bir süre boşluk yani upuzun kumlar, kumlarda ayak izleri,bir başka deyimle yorgunluk ya da bir atın çalınma hikayesi; gün günden büyüyen odalarda bir çadır, bir gül, bir panayır bayrağı, bir adam dargın bir adam; iğneler, pullar, ve kadınlar biriktiren kafasında sonra lavanta kokuları, sonra eskimiş ayva lekeleri - sonra içimde bir çayır sevinci, olmayan kuşlarıyla bir çayır belirsiz, uzak, daha söylenmemiş bir şarkı tutarında belki de bir azizin bir tavşana ustaca gülmesi, iyi belki de bir org, bir çalar saat, ya da bir çocuğun şaşırmış, durgun, ve tuhaftır ölüvermesi sonra bir süre kendini dinlemek, gene bir boşluk ya da bir başka deyimle “hiçbir şey olamayan” a yolculuk. derken o; bir kül yığını, kuş pislikleri, cami avluları sonra bir ağaç erik ağacı, bir kadın az uyanık korkulu bahçeler, birazdan sabah kahvaltıları, elbette havuzlar havuzlar mı diyorum, bir kız çocuğu her zaman olurdu olurdu gök ayaklı bir gök, kedi ayaklı bir kedi bir kedi - bunu anlıyorum- yok edilmez bir zaman parçası gibi bir kitap; bir nehir balığı işte, ve sebepsiz aslan avları üstelik çok sevilen - sizi bilmiyorum -kelebek koleksiyonları sonra da biz - bunu hep söylüyorum- herkes kendi ellerinin işlerine tutuldu herkes biraz olsun katlandı acılarına acılar; sabah akşam, ve şaraplarının çoğaldığından fazla sanki bir keman tamircisi sessizliği buldu kim ne derse desin biri kendini vurdu bir akarsu başında ve düşündük, sebep ne? - sebep şu: sadece, ama sadece bir akarsu… gene bir örtü düzeltildi, gene bir bardak düze kondu bir ölüm unutuldu, bir yas, bir karabasan düzeltildi diyelim sahici bir kuş geçti uzaklarımızdan bir kadın bir yere sapladı çok yorgun bir iğneyi kuşuyla gökleriyle eski bir zaman yarattı iğne bir heykel kendini oldu, bir eski yazıt kendine gitti ayrıca bir gül koktu, duyuldu şekil gibi… sonra bir süre kendimiz olduk, gene bir süre boşluk ya da bir başka soruyla “hiçbir şey olmayan” a yolculuk tükendi şimdiki bir el, tükendi şimdiki ağız, yavaşça tükendi her biri bir yatak, bir koltuk üstü; yani bir yerlere koyduk ellerimizi baktık kimseler bunu böyle yaptığını bilemez gittik bir testi su aldık, günlerce durdurduk içtiğimizi anladık - neyi anladık sanki?- yenilip yenilip yenilip bir yere dokunmakla boşluğu yendiğimizi sonra da resimler olduk, çaresiz resimler olduk kendimize şurada saçlarımız oldu, ağzımız, bir kocaman gülmemiz oldu şuralarda kimimiz bir dilim ekmek yedi o şimdi adını bilmediğimiz şeylerde oturduk kaldık öyle, konuştuk kaldık öyle, seviştik kaldık diyelim bir yer kapladık bir sevgi ya da bir konuşma büyüklüğünde yünümüzü serdik, aşımızı kardık, bitirdik işlerimizi biz bitirdik diyoruz-bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi! önce bir yere gittik, sonra o yerden döndük, çoğalttık kendimizi - bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi! yayımızı gerdik, kuşumuzu vurduk, kararttık göklerimizi - bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi! sen, tanrı! Bizi kendinden attın, o sebepsiz kendimizi - bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi! ne yapsak çaresizdi, ne yapsak yoktu bittiği kapayın gözlerinizi, kapayın gözlerinizi! kapadık - iyi mi yaptık? - demek bu bakışlar en güzeli evet, bu bakışlar en güzeli bir yere gitmek değil, bir yerden dönmek değil gitmekle dönmek en güzeli başımızı eğdik, kapımızı ittik, bitirdik işlerimizi biz bitirdik diyoruz - bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi!.. II gün olsun, yel bulansın, bir dişi tay kendini bilsin bir nehir akmaya bırakılsın, bir şehir konuşulmaya sanki bir çocuk ağlatılsın, bir kaba yüz unutulsun, unutulsun! bir yüz ki yıllarca eski; güneşler, çardaklar, han kapılarında diyelim belki de orda; evlerde, evlerin en tenha odalarında sevilmiş kadınlarda toy, büyümüş av hayvanları gibi böcekli duvarlarda durmuş ağır hastalarda biraz, nasıl ki bir su durur ipince bardaklarda tıkanmış bir yürekte, devinmez bir ayakta işitmez bir kulakta nasıl ki durur insan, durmuşlar öyle kararsız, ölgün sorularla ur yaşar, ayak sertleşir, oysa sinekler gezinir yaralarda ve sonra yer kalırsa, ve belki yer kalırsa bir yüz belirir kendiliğinden, bir bakış koşulur yoz karanlıklara geçerler belki de sonra, geçerler som gümüşlere, ipekli yakalara - yerleşir kalır orda, yerleşir kalır orda, yerleşir kalır - belki de yüzler vardır güçlenir tanrılarla sular mı kaynar ocakta, dışarıda kapı mı vurulur, yok mudur kimseler açınca? demek ki yüzler vardır; beslenir, beslenir tanrılarla. soralım - kime soralım? - çünkü biz sormakla varız bir bakıma soralım, hani bir akşam üstü, gölgeler olsun camlarda evlerde gölgeler olsun, dışarda, köşe başlarında gölgeler gölgeler - bunu ben istiyorum - kimseler olmayan bir kalabalıkta sorsam ya, “biri mi öldü? "orda ne var?” “birden mi kopacak fırtına?” ya da kim ölmedi işte, orda ne yok? bir sorsam bunu hep söyleyerek bir şehvete varırım bazen - yüzünüz solgun.. kimbilir nerde..biraz anlatın! - bilirim, karınız öldü - ama ne çıkar - biraz anlatsanıza biriyse bir şey yazsa, ben gizlice okusam, okusam kapasam gözlerimi, ki ne varsa onu denesem orada bir şeyler olacak ya - bunu hep biliyoruz - bir şeyler, bir şeyler ama biz - niye saklayalım - sormakla varız bir bakıma. gün olsun, yel bulansın, bir dişi tay kendini bilsin bir kadın sevmeye bırakılsın, bir şehir geçmeye ellerimizden şehirler, her yerde biraz onlar, yeni çıkmış mühürlerden kokular mühür kokuları, renkler ki durmadan bir laciverde akan ve adamlar akan gemi kıçlarında, tuğla harmanlarında adamlar size sesleniyorum, o eski kırmızı! isa'dan beri öyle kırgın ve kırgın o adamlar kapkalın parmaklarında bir ölüm tanrısının tanrılar!.. bazan da onlar, yani çok bulunan evlerimizde bir bakır tel içinde, bir camın en kesilen yerinde tanrılar tanrılar..belki de bir kadının bir erkeğe boş verdiği yerde belki de duydum diyebilmek, sadece “duydum, duydum!” belki de sen; o eski kırmızı, isa'dan beri öyle yorgun ve yorgun o adamlar - bunu anlıyorum - ben sahi biraz da anlıyorum kaçsınlar diyorum - kaçmazlar - ölsünler diyorum - ölemezler - susarlar, acıkırlar, bir başka ölümle tükenirler. tabaklar yıkanırlar, sersefil resimler asılırlar aynalara -bir kadın elinde bir demet gül, sevdalı bir yazıyla bin dokuz yüz beş bir şehir bandosu bin dokuz yüz beş, bir domino oyuncusu bin dokuz yüz beş- yani şu resimler yok mu, her yerde biraz bulunurlar kapılar açılırlar, kadınlar gülüşürler aralarında bazan da bir şey olur, bir düzen gelişir olacaklarda bir sedir, bir ev, kırmızı bir terlik gelişir bazan da bir şey olmaz, ilerde bir çıkrık boşalır uyuyup kalmışızdır, ne zaman geçmiştir ne düşünce bir böcek gitmemiştir, bir çocuk susmamıştır, bir yağmur dinmemiştir uyanıp görmüşüzdür, ki ne varsa uykudan önce üstelik korkunçtur bu, her şey birdenbire hızlanır bir kadın - birdenbire - yıllarca uzakta gizlenir bir bakış, bir konuşma, elbette çekinirsiniz sığınıp bembeyaz gemilere, peygamber ateşlerine yalnızım!. büyütür bir din gibi, kirlenirsiniz.. yaşayıp kurdunuz ya, ne zaman geçmiştir ne düşünce madem ki biraz öyle - odanızda kadınlar - şöyle bir sekersiniz şöyle bir sekersiniz, bir yere takılmış gibi ayağınız ama bir oyun mu bu? yok, hayır, oyun denemez buna yani çok isterdiniz; bir tiyatro, kıral şey..çok isterdiniz düşlerin yardımıyla bir başka kılıkta: “çok asil halkımızın…değmezdi…bu haberle yüreğimi parçalayıp… düşmanlar…onları bu kötü ruhlarından kurtarıp…hepsini birden feda etmeye - ben tanrı değilim, şarap… demek tacıma göz diktiniz…” olurdu işte, şöyle bir sekerdiniz, olurdu kılıktan kılığa, ölümden ölüme, bir göl önünde susuzluğa olurdu sekerdiniz - çok asil kardeşimiz - bunu yapardınız oysa bir suyu dişlemek gibi şekilsiz, anlamsız, ve karanlıktır dünya. evet, bazan da bir şey olur, bir örümcek yere sallanır bir büyük hayvan suya eğilir korkularıyla bir silah patladı sonra - diyelim patladı - yere yıkılır hayvan kuşatır ormanı, kuşatır onları, kuşatır herşeyi biraz o kadar kuşatır ki, eh! sonunda hiçbir şey olmaz. sonra hiçbir şey olmaz,sonra hiçbir şey olmaz! salt bu yüzden olacak bir köpek sürünür ayaklarıma bir köpek, doğrusu şu: acıtmak gerekir bir yanını - ne kadar? - bilmem ne kadar sanırım bir köpeklik, bir köpeğe yetecekleyin acı böylece bir şey yapmak; şu, ya da bu şekilde çaresi yok hadi kalk! - bunu kendime söylüyorum - bir şeyler yapmalıyım kendimce örneğin bir şeye benzeyelim, yapılan bir şeye, ne çıkar bundan kesilen bir dala benzeyelim, açılan bir pencereye yağmura benzeyelim mi yağmura? - bekle biraz - güneş açsın güneşe benzeyelim mi ? sonra da bir kahveye girelim, benzeyelim mi bir oyun sonrasına ? masalar: çekilelim, kağıtlar: atılalım, gazozlar: içelim evlere benzeyelim evlere: ateş uçlarına biraz, susamış kalmış bir örümceğe sonra bir kadına geçelim - bir kadın - ve onun kocaman bir erkeğe gidişine. sonra bir dergi alalım, ya da bir gazete; salt küçük harfleri için bir adam kendini astı! - benziyoruz zaten - biz ne kadar benziyoruz kendimize ya da bir shakespeare ağzıyla: işte halk! işte ölüm! ölüler taç giyiyor - benzeyelim mi - ölüler taç giyiyormuş çağımızda morglara gidelim morglara - eğer istersen - ağır hastalara gidelim birini vuralım istersen- ne çıkar - bir kıral, ya da bir burjuva ağzında bu düzen, yani hiçbir şey, evet haykıralım yani bir suçumuz olsun, biraz da böyle olsun, sığınmış oluruz suçlara ya da bir gemi olalım - en puslu havalarda - günlerce kaybolmak için diyelim bir güneş açsın sonra - ne güzel! - yeniden varmak için kıyıya biraz da sevişmeyelim, çünkü durmadan seviştik, yani ne anladık kim ne anladı sanki ? seviştik bitti o kadar ne bitti ? döndük, içimize katlandık, her şey biraz daha anlaşılmaz oldu ya ne yapalım şimdi ? - hiçbir şey! - öyle ise alışın! - alıştık. sanki bir alandayız, şunlar da uçaklar, her kalkmada bir boşluk belki de bir şey ki bu, örneğin bir deniz ortası, ilk olarak kalabalık bunlar da insan diyoruz - susalım, susalım! - elbette tanıdık üstelik sormayalım, n'olursun sormayalım - bunu ben kendime söylüyorum ne desem kendime söylüyorum: insanın tarihi yalnızlık..
Sayfa 597Kitabı okudu
·
370 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.