İnsan uyanıkken tahayyül eder, uyurken rüya görür. Rüyadaki ya da tahayyüldeki bu hayalî söylemek durumunda kalırız:
A. bu sûretler ya gözdedir.
B. ya beynin
maddesine basılmıştır,
C. ya beynin ortasında bulunan hayal gücündedir,
D. ya fiziksel dünyaya aittir,
E. ya sırf yokluktur
F. ya da bunlar Akıllar
Âlemi’nde bulunan sûretlerdir. Bu sûretlerin gözde bulunması, ya beynin maddesine basılmış olması ya da beynin ortasında bulunan hayal gücünde bulunması, büyüğün küçükte muntabi’ olmasının imkânsızlığı dolayısıyla geçersizdir. Çünkü uyanıkken bir şeyi tahayyül eden ya da rüyasında gören herhangi bir kişinin bu rüya ve tahayyülündeki hayalî sûretin hiçbir kısmı gözde ya da beyinde bulunmaz. Hatta bunlar beynin bir parçasında da
değildirler. Çünkü söz gelimi âlemin küresi veya büyük bir dağ dimağın küçücük bir parçasına nakşedilemez. Dolayısıyla hayalî sûretler gayr-i maddîdirler. Öte yandan bu tahayyülde ve rüyada görülen şeyler gayr-i
maddî olmaları dolayısıyla fiziksel dünyadan da değildirler. Zîrâ bunlar fiziksel âlemde bulunsaydılar düzgün çalışan duyulara sahip olan herkes bunları algılayabilirdi.
c. Hayal gücü maddesel ve bedene ait bir güç değildir. Zîrâ akıl yaşlılık çağında herkeste azalmamakta ve her hasta olanın aklı zayıflamamaktadır. Aynı şekilde hastalık ve yaşlılık hayal ve vehim gücünü zayıflatmamaktadır. Hatta bazen yaşlılık ve hastalık durumları hayal gücünün artmasını ve bu şahısların cüz’î mânaları tasavvur etmelerini temin etmektedir. Şayet hayal gücü tabiî olsaydı ve bu doğal cismânî bedenle kāim olsaydı, bedene gelen her yıkıcı durum ve hastalıkta kişinin hayal gücü ve tasavvurunun zayıflaması gerekirdi. Durum bu şekilde olmamakta ve bazen bu güçlerin çalışması kesintiye uğramamaktadır. Bu da hayal gücünün cismânî olmadığını gösterir.
b. Hayal gücünün cismânî olmaması nefsin genel anlamda mücerredliği ile ilişkilidir. Bu bağlamda nefsin maddeden soyut bir cevher oluşuna dair ileri sürülen kanıtlar onun madde-ötesindeki birtakım âlemlerle ilişkisinin de olması gerektiği şeklinde yorumlanmıştır. Bu durumda o âlemleri idrâk için nefsin bazı güçleri olmalıdır. Misâl Âlemi nefsin müşâhede ettiği bu âlemler içerisinde olduğuna göre, o âlemi de orayı idrâke uygun bir güçle algılamaktadır. Bu güç ise hayal gücüdür. Bu durumda hayalin duyusal nesneleri idrâk eden duyulardan farklı olarak maddeden soyut olduğu gösterilmiş olur.
a. Bir şey fiilinde mahalden müstağnî ise kendi zâtında da mahalden müstağnîdir. Nefsin hiçbir fiili bedene ihtiyaç duymamaktadır. O hâlde onun zâtı da bedene muhtaç değildir. Bu husus aynı zamanda nefsin hem
akıl gücünün hem de hayal gücünün bedenden yani maddeden bağımsız olarak var olduğunun da kanıtıdır.
g. Hayâlî sûret konumsuzdur. Onu idrâk eden gücün konumlu ve mekânlı olması imkânsızıdır. Çünkü konumsuz olan bir şeyin konumlu olan şeyde husûlü mümkün değildir. Bu nedenle hayalî sûretin ne kabûl, ne fiil ve ne
de mübâyenet cihetinden cismânî bir güçte husûlü söz konusu olabilir. O hâlde onu idrâk eden güç soyut bir güç olmalıdır. Bu güç akıl gücü de değildir. Çünkü akıl gücünün idrâk ettiği şeyler küllî olmaları nedeniyle gayr-i munkasımdırlar. Ayrıca akıl bilfiil akıl olduğunda mâkûlât ile ittihâd eder. Akıl tarafından idrâk edilmeleri bakımından akledilir şeyler tahayyülün idrâk ettiklerinin dışındaki şeylerdir. Şu durumda mütehayyel
sûretleri idrâk eden güç akıl gücünün dışında bir başka güçtür.
Misâl Âlemi’nin reddi hususunda yukarıda incelediğimiz hayal gücünün cismânîliği argümanı bu âlemin varlığını kabul edenler tarafından ileri sürülen gerekçelerle reddedilir. Bu bağlamda Misâl Âlemi’nin varlığını kabul edenler hayal gücünün soyut ve nefsle kāim akıl gücü gibi bedenden bağımsız olarak var olduğuna dair bazı kanıtlar ileri sürerler.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.