Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

335 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı
Tarihi
İlber Ortaylı
İlber Ortaylı
hocadan okumak ayrı bir haz 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme sürecini, siyasi, toplumsal ve kültürel değişiklikleri ele alan başyapıtı. Tarihe ilgi duyan okurların okuması gerekli bir kitap, elbette 600 yıllık imparatorlukta sanayileşme ve eğitim öğretim yok denecek kadar az. Birde kimi Atatürk düşmanlarına bu incelemede bir dokundurma yapmak gerek, akıl ve zekadan vijdani yoksunlukta bulunan bu zavallılara göre
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
600 yıllık imparatorluğu yıkası imiş! Şunu neden bilmezden veya görmezden gelirler acaba? (Kitapta bu konu yok elbette)
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
Daha doğduğu yıl 1881'de Osmanlı imparatorluğunun borçları nedeniyle duyun umumiye ile tüm gelirlerine el konulması gerçeği ortadır. Bu kitabı okurken alıntı hiç yapmamıştım. Kimi alıntıları burada inceleme bölümüne kitabı okuduktan sonra tekrar gözden geçirerek ekliyorum. Her toplum zamanın akışı içinde sürekli değişim geçirir S.13 * Protestanlık ortaya çıktığında Batı uygarlığı denen şey çoktan tarihin fırınından çıkıp kalıplara dökülmüştür. Ortak yaşanan bir tarih ve kurumlar çerçevesinde biçimlenmiş bir uygarlıktır bu ... Bin senedir birbirlerinin dilini ve edebiyatını tanıyan, talebderi birbirinin okullarında okuyan, birbirinin adetlerini benimseyen akraba toplumlardır bunlar. Ama tek tayin edici öğe bu değil. Batı uygarlığının insanı, birkaç asırdır tarihe, hale ve geleceğe belirli bir bilinçle bakan, geleceğini saptamaya çalışan biridir. Batı uygarlığı ve Batı toplumu bir değişimin toplumudur. Değişmeden duran toplum olur mu, diye sorulabilir; olmaz, ama her toplum değişimin bilincine Batı kadar erken varmış değildir. S.20 Osmanlı İmparatorluğu'nun, askeri: gereksinimleri dolayısıyla Avrupa dünyasına, düşünce ve edebiyattan daha önce yaklaşmak zorunda olduğu açıktır. Askeri reformların sadece kışlayla sınırlı kalmayacağı, daha doğrusu reformun askeri: cerrah yetiştirmek için tıp eğitimi, istihkam ve yol için mühendislik eğitimi, matematik, coğrafYa derken sonunda vergilerin düzenli toplanması için maliyeye yansıyacağı açıktır. Osmanlı Batılılaşması, Batı'yı hayranlıkla değil, zorunluluk nedeniyle tercih etmiştir. S.26 Türkiye'nin siyasal-sosyal kurumlarındaki sağlamlık ve zaafın bilinmesi, son devir Osmanlı modernleşme tarihini iyi anlamakla mümkündür. 19. yüzyıl bütün Osmanlı camiasının en hareketli, en sancılı, yorucu, uzun bir asrıdır; geleceği hazırlayan en önemli olaylar ve kurumlar bu asrın tarihini oluşturur. S.34 Toplumların belirli bir olgunluk veya sarsıntı çağında, tarihi yaratan fertlerin ortaya çıkması pekila mümkündür. Bir toplumdaki değişme süreci bütün kurumları sarsmaya başlamışsa, büyük adamın etkin olacağı ortam doğmuş demektir. S.40 Otokratik rejimde bulunmayan şey, siyasal özgürlükler, siyasal katılma ve çoğulcu siyasal denetim mekanizmasıdır. S.42 1826'da yeniçerilerin ortadan kaldırılması üzerine kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye'nin gerçekten modern bir ordu olduğunu söylemek güçtür. S.46 İmparatorluğun temel unsuru diye bilinen Türklerin 18-19. yüzyıllara kadar devlet idaresine ötekiler kadar sınırlı ölçüde katıldığı, Türk adının kaba köylü anlamında kullanıldığı biliniyor. Türklük objektif olarak (en soi) hakim, ama bilinçli olarak (pour soi) art planda idi. Osmanlı yazarlar, Türk unsurun idareye karıştırılmaması gerektiğini ısrarla belirttiler.Türk adı seçkin Osmanlı grupları kadar bazen İstanbul halkı arasında bile hakaret olarak kullanılırdı. (Karagöz perdesindeki en sevimsiz tip olan Baba Himmet'e "Türk'' denirdi.) Divan şairlerinin çoğu arasında kaba köylüyle özdeşleştirilen "Türk'e hicviye yazmak gelenekleşmişti. S.66 Artık politikanın uzlaşmacı olması kaçınılmazdır. İttifakların bedeli kısmen arzuyla, kısmen çaresizlikle ödenir. S.118 Tarikatların tek çatı altında kontrolü için 1886'da Şeyhülislamlık'a bağlı olarak medrese uleması ve tarikat şeyhlerinden oluşan bir Meclis-i Meşayih kuruldu. Bu meclis İstanbul ve taşradaki tekkeleri belirli bir hiyerarşiye bağlayarak mensuplarını devlet gözetiminde tutmak amacındaydı. Amaç gerçekleşemedi. S.144 Toplumda her dini cemaat aynı yasalarla yönetilmiyorsa, kadın ve erkek için dini inanca dayalı farklı düzenleme ve normlar varsa (mirasta eşitsizlik, toplum hayatına katılımda kısıtlama ve farklılık gibi), hatta sadece belirli bir sınıf için, örneğin ruhhan için imtiyazlar tanınmış ve yönetici elitin imtiyazlarının meşruiyeti Tanrısal bir kaynağa dayandınlarak açıklanıyorsa, orada laiklikten söz edilemez. S.179 Laik toplum düzeninin tanımını burada ele almalıyız. Böyle bir tanım muhtelif biçimde yapılagelmiştir. Bazıları laiklikten her din ve inanca mensup grupların rolere edildiği, bazıları da toplum hayatının düzenlenmesinde din dışı kaynaklara dayanan hukuk normlarının egemen olduğu bir hukuk düzenini kasteder. Oysa bu iki koşul laik bir toplumda bulunması gerekli, ama yeterli nitelikler değildir. Laik toplum standart ve monist (tekli) bir yönetim düzeninin ve farklı din ve cinsiyette insanların eşit koşullarla bağlı olduğu bir hukuk mevzuatının bulunduğu toplum düzeni demektir. S.179 Osmanlı idaresi, toplum ve devlet hayatının temel kurum ve ilişkilerini, şer'i mevzuattan çok, örfi kanunlarla, hatta mahalli gelenek ve teamüllere göre düzenlemeyi tercih etmiştir. Osmanlı kadısı, sadece toprak düzeni ve mali konularda değil, hatta bazen aile hukukuna ilişkin sorunlarda bile, şeriattan çok, örf ve adet hukukuna başvurmayı tercih etmiştir. S.181 Osmanlı padişahlarının ruhani demesek bile, dini bir unvan olan hilafet unvanına da sahip olduklarını biliyoruz. Esasen egemenliğin temelini ilahi bir kaynağa dayandırmak da Osmanlı devlet ve toplum hayatındaki ideolojinin laik olmadığını gösteren bir diğer noktadır. S.183 Hilafet unvanının ısrarla kullanılması 1779 Aynalıkavak Tenkih-namesi ile başlar. III. Selim'den itibaren hilafet unvanı böylece resmi unvanlar arasında yer aldı. 19. yüzyılda bu unvan hem hükümdar hem halk hem de tüm dünya Müslümanlarınca hararetle benimsendi. Bilhassa Sultan Abdülhamid, "Halife-i Müslimin, zıllullah fı'l-arz" (Allah' ın yeryüzündeki gölgesi) gibi hem Panislamİst hem de mutlak monarşi görüşünü yansıtan bir unvan takındı. S.184 Nizami mahkemeler kurulduktan sonra yargı alanları şer'i mahkemeler aleyhine günden güne genişlemiştir. Yargılama usulündeki gelişmelerle imparatorluğun son yüzyılında şer'i mahkemeler toplum hayatını yavaş yavaş terk etmekteydiler. 1879'da çıkarılan Teşkilat-ı Mehakim Kanunu ile ceza mahkemelerinde yargıçların sayısı artırılıyor, ayrıca savcılık, noterlik kurumları getiriliyordu. 1875 yılında da bir fermanla avukatlık Osmanlı hukuk sistemine girmişti.Bu gelişmelerle İslam yargılama usulü temelinden darbe yemiştir. Yargıç sayısının artırılması, yargılamaya savcılık ve savunmanın getirilmesi ve asıl önemlisi temyiz safhasının girişi İslam hukukunun monist (tek yargıç) yargılama prensibine aykırıydı. Davada vekâlet, bireyin ve kamunun mahkeme önünde savunulması ilkesi Avrupa hukuk çevresinden gelmişti. Osmanlı yargı sistemi yapı olarak modernleşme yönünde önemli adım atmıştı. Geleneksel toplumda da kamuoyunun oluştuğu odaklar vardır. Kahvehaneler, tekkeler, hamamlar gibi... IV.Murad'ın kahvehane ve meyhaneleri kapatması, tütün ve içki düşmanlığından değil, devlet sohbeti denen ve buralarda bolca yapılan siyasal dedikoduyu önlemek içindir. S.200 19.YÜZYIL ortalarında Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük kısmında demiryolu ve nitelikli, düzgün bir karayolu şebekesi yoktu. S.207 19. yüzyıl ortalarında Osmanlı sanayisi, gelişen ve ucuz üretim yapan Avrupa sanayisi ile rekabet edecek durumda değildi. S.209 Osmanlı devleti ilk dış borçlanmaya Kırım Savaşı'nın getirdiği sıkıntıyla girdi. Ama borçlanmalar sadece giderleri karşılamak için başvurulan bir yöntem değildi. Ülkedeki yeni yatırımlar da borç yükün getiriyordu. Osmanlı dış ticaretinin kronik açığı bu yatırımlarla birleşince imparatorluk son elli yılını müflis bir maliyeyle kapadı. Osmanlı maliyesi borçlanmaya karşılık gösterdiği kaynaklardan geliri yerinde ve zamanında toplayamıyordu, faizler bile ödenemez hale gelmişti. 1875'te maliyenin iflasının ilan edilmesine ve 1881'de Muharrem Kararnamesi ile Düyun-ı Umumiye, yani uluslararası haciz idaresi kurulana kadar, borçlanma cari devlet giderlerini karşılamak için başvurulan bir yol oldu. S.227 KEÇECİZADE Fuad Paşa'ya ait bir nükte vardır; muhaliflerinden mürai bir kişi, Babıali' nin parke döşenerek genişletilen caddesini över ve pek münasip bir iş yapıldığını söyler. Paşa da, "Bize atılan taşlarla döşettik," cevabını verir. Gerçekten de Tanzimat yöneticilerine çok taşlar atılmış, onlar da bu taşları bir devri bina etmek için kullanmışlardı. Ilımlı ve uzlaştırıcı bir yol izleyerek karşı görüşlüleri bile planlarını gerçekleştirmek için hizmete aldılar. Onlara göre bugünün muhalifi yarının çalışma arkadaşıydı. S.235 Eski devirde ince yaşam, ulema sınıfının büyüklerine özgüydü, şimdi ise sivil bürokrasi modern ve pahalı yaşam biçimine öncülük ediyordu. Osmanlı aydınları medreseli-mektepli diye ikiye ayrılmıştı. Yavaş yavaş mektepli ve alaylı ayrımı da başlayacaktı. Diploma ve düzenli eğitim 19. yüzyıl Osmanlı adamının hayatını gençlik yıllarında etkileyen ve yol ayrımının, belirleyen iki kuvvetli toplumsal kurumdu. Osmanlı aydınının bu dönemde çok okuyup yazdığım söylemek güçtü. 1822- 1842 arasında 250 kadar eserin basıldığı, bütün Tanzimat döneminde basılı kitabın birkaç bini geçmediği biliniyor, oysa Büyük Petro döneminden Ekim Devrimi'ne kadar Rusya'da 200 bini aşkın kitap basılmıştı. S.253 Bir toplumda değişme başladığında bu değişim, öngörülen alanlar kadar, öngörülmeyen alanlara da sıçrar. Osmanlı toplumu belki çok köklü bir değişim geçirmiyordu, ama modernleşme toplumun her kesitine ve her kurumuna sıçradı. Osmanlı aile yapısı ve Osmanlı kadını da bu gelişmelerin dışında kalmadı. S.254
İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı
İmparatorluğun En Uzun Yüzyılıİlber Ortaylı · KronikKitap · 20182,391 okunma
·
131 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.