Hiç kimse Filistinlilerin neden ayaklandığını sormuyor. Barış sürecinin tek taraflı kazanç esası üzerine yürütülmeye çalışılması, Filistinlileri 1967 öncesine hatta 1948 öncesi durumu tartışmaya, hatırlatmaya götürmüştür. Edward Said son kitabı The End of the Peace Process (Barış Sürecinin Sonu) isimli kitabında çok kritik iki konuyu gündeme getiriyor. Oslo Antlaşmasından bu yana Batı Şeria’ya 200 bin, Kudüs’e 200 bin yeni Yahudi yerleşimcinin yerleştirildiğini göz önüne alanlar durumun vahametini anlamakta zorlanmazlar. Dünyanın dört bir yanından getirilen Yahudiler hiç görmedikleri, doğup büyümedikleri Filistin’e yerleştirilirken, doğup büyüdükleri topraklardan sürülen 4 milyon Filistinli mültecinin durumundan söz edilmemesi gibi temel sorular barış sürecinin daha fazla işlemeyeceğini göstermektedir. Çatışma denilen şey aslında, vaat ile gerçek arasındaki uçuruma karşı gösterilen tepkiden ibarettir. Şartlar, 30 yıldır işgal altında yaşayan halkın tahammül sınırını çoktan aştığını gösteriyor.100 kişinin hayatını yitirdiği, bunun yarıdan fazlasının çocuk yaşta olduğu, dahası ölenlerden bir elin parmaklarından azının ancak Yahudi olduğu halde medyanın bilinçli biçimde bir savaştan, çatışmadan bahsetmesi olayın ele alınış biçimindeki temel çarpıklığı gözler önüne seriyor. Bu nokta E. Said önemli bir noktanın altını çiziyor: Sırbistan’da Milosoviç’e karşı ayaklanan halkı coşkuyla kutlayan ABD yönetiminin yabancı işgaline karşı direnen Filistin halkına karşı takındığı iki yüzlü tutum, Filistin sorununun temelinde yatan çelişkiyi ortaya koyuyor.