"(...) araştırdıklarım arasında bulduğum hazine schopenhauer'di. öbürlerinin (diğer filozofların, invulnerable) farkına bile varmadıkları, vardıklarında da tümü kapsıyan bir uyum ve anlaşılırlıkla çözümleyiverdikleri, bizi gözle görülür bir biçimde alev alev saran dünyadaki acılardan, karmaşadan, ihtirastan ve kötülükten ilk söz eden oydu. sonunda, evrenin temelinde her şeyin iyiliğe yönelik olmadığını görebilecek yüreklilikte bir
düşünür çıkmıştı. ne "yaratıcı'nın" tümüyle iyi ve bilge aleminden ne de evrenin uyumundan söz ediyor, sözü dolandırmadan insanlık tarihinin izlediği acı dolu yolun ve doğanın acımasızlığının altında temel bir hatanın yattığını söylüyordu. bu hata dünyayı yaratan iradenin körlüğüydü. söyledikleri benim daha önceki gözlemlerimi haklı çıkarıyordu. can çekişen hastalıklı balıklar, perişan tilkiler, donmuş ya da aç kuşlar ve çiçeklerle bezenmiş tarlalarda gizli, acımasız trajediler görmüştüm. karıncalar işkence yapa yapa solucanları öldürüyor, böcekler birbirini lime lime ediyordu. insanlarla ilgili deneyimlerim de beni, insanın özünde iyi ve temiz olduğuna inandıramamıştı