Duygularımı kimse paylaşmayacak. Bunu ilk aradığımda tüm varlığım aşkın erdemiyle, mutluluk ve sevgi hisleriyle dolup taşıyordu; ben de insanlara katılmak istiyordum. Ama bu erdem benim için bir gölgeye, mutluluk ve sevgiyse acı ve tiksinti verici çaresizliğe dönüşmüşken, kimin beni anlamasını bekleyeyim ki?
Tüm hayallerim ve umutlarım hiçlikten ibaret, tıpkı kadir-i mutlak olmayı hedefleyen o baş melek gibi, ben de ebedi bir cehenneme zincirlenmiş haldeyim
Ey, yıldızlar, bulutlar ve rüzgârlar! Hepiniz alay ediyorsunuz benimle. Eğer bana azıcık acıyorsanız hislerimden, anılarımdan arındırın beni; bırakın hiçliğe karışayım. Eğer acımıyorsanız da hepiniz çekilip gidin, beni karanlıkla baş başa bırakın.
Fakat öfkem geri dönmüştü. Böylesi güzel varlıkların sunabileceği keyiflerden sonsuza dek mahrum bırakıldığımı ve şu an suretine bakıp da hayallere daldığım kişinin yüzündeki o uhrevi, müşfik ifadenin beni görse yerini tiksintiye ve dehşete düşeceğini anımsamıştım
İlkbaharın parlak güneşi ya da tatlı esintileri artık katlandığım güçlükleri hafifletmez olmuştu; neşeli her şey perişan halime hakaret eden bir alay gibiydi; haz denen şeyden nasibimi almak üzere yaratılmadığımı daha da şiddetle yüzüme vuruyordu
Ne kadar da yazık! İnsan neden hayvanlardan üstün duyarlılıklarıyla övünür ki? Bu onları daha da zayıf kılıyor sadece. Dürtülerimiz açlık, susuzluk ve ihtirastan ibaret olsaydı neredeyse özgür olabilirdik. Oysa artık her esen rüzgâr, gelişigüzel bir sözcük ya da o sözcüğün bizde uyandırdıkları duygularımızı galeyana getiriyor
İnsan yüzü görmekten kaçar olmuştum. Her türden neşeli ve keyifli ses işkence gibi geliyordu bana; tek tesellim yalnızlıktı... Ölümden farksız, karanlık, kopkoyu bir yalnızlık
Her dostun olması gerektiği gibi bizden daha bilge, daha iyi, daha sevgili birisi zayıf ve kusurlu doğamızı mükemmelleştirmek için yardım eli uzatmadıkça noksan varlıklarız