Gönderi

Efendimiz Medine'ye hicret edip Müslümanlar burada yaşama- ya başladığında Medine'de çoğunluk Yahudilerdeydi. Arap müş- rikler Yahudilere nazaran daha azınlıktaydılar. Müslümanların gelişiyle birlikte Medine çok dinli bir yapıya kavuşmuş. Farklı dinden insanların bir arada yaşamaları için Peygamber Efendimizin ve diğer dinlerden reislerin imzaladığı bir senet vardır. Biz buna Medine Senedi diyoruz. Magna Carta'dan çok önce olan bu söz- leşme, farklı dinlerden insanların bir arada yaşama şartlarını düzenliyor. Ki bu senet ve sözleşme insan ve hürriyetleri konu- sunda Müslümanlar için temel bir referanstır. Zirâ bu, Allah'ın emri ve Hiz. Peygamber'in tatbikiyle var olmuş bir senettir. Hz. Ömer'in Kudüs'teki tatbikatı da bu senedin rühuyla olmuştur. Sonrasında Selahaddin-i Eyyübi'nin Kudüs'ü de böyledir. Bu da yetmez, 1517 ile 1918 arasında Osmanlı'nın Kudüs'ünde de aynı rüh yaşar. Ne yazık ki “Medine Senedi”nden toplumumuz haber- sizdir. Ne insan hakları beyânnamesi, ne Kopenhag Kriterleri ve ne insan yapısı bütün sistemler Medine Senedi'ndeki insan ilişki- leri düzenlemesinin zerresi etmez. Medineli Yahudiler, Hayber Yahudileriyle gizli anlaşma yapıp Medine'deki Müslümanlara hıyânet etmeselerdi bu senetteki şartlara göre, din ve vicdan hür- riyeti dâhil hürriyetlerin tümüne sahip ve bütün haklarını kulla- narak insan gibi yaşayacaklardı. Ama ihânet ettiler. Medine'den çıkarıldılar.
·
39 görüntüleme
Ayşe okurunun profil resmi
Bir seferinde kendi aralarında bir anlaşmazlığa düşen Yahudiler Efendimize müracaat eder, kendisinden anlaşmazlık konusunun çözümünü beklerler. Efendimiz “Şeriatı İslâmiyye üzerine mi yoksa Yahudilik şeriatına göre mi hüküm vereyim?” diye sorar. Arzuları istikâmetinde Efendimiz Yahudilik şeriatı üzere meseleyi çözer, taraflardan birisi ceza alır. Efendimiz “Eğer İslâm şeriatı üzere hüküm verseydim, teklif olarak sulhu önerirdim.” der.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.