Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_UYUYORSUN! Rüyadasın. Gece gündüz demeden rüya görüyorsun. Bazen açık bazen de kapalı gözlerle. Hakikat değilsin. Rüya gören bir zihin, hakikati göremez ve hakikati de bir hayale dönüştürür. Gerçekle yüzleşirsen gerçek, hakikate dönüşür; kaçarsan yalanlar içerisinde yaşarsın. Uyan! Uyanık ol. Uyanık olmak hedeftir. Sessizlik içinde düşünerek
·
1.154 görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
_HİKAYELER_ _Nehrin kenarında oturup suyun sesinin ve ağaçlar arasından geçmekte olan rüzgârın fısıltılarının tadını çıkarmakta olan bir Budist ermişi ustaya bir adamın gelip "Dininizin özünü bana tek bir sözcükle ifade edebilir misiniz?" diye sorduğu anlatılır. Usta sanki soruyu hiç duymamışçasına sessiz kalmış, tamamen sessiz. Soruyu soran, "Sağır falan mısınız?" demiş. Usta da, "Sorunu duydum ve cevabını da verdim! Cevap sessizliktir. Sessiz kaldım; bu boşluk, bu ara benim cevabımdı" demiş. Adam, "Ben bu kadar gizemli bir cevabı anlayamıyorum. Biraz daha açık olamaz mısınız?" diye sormuş. Bunun üzerine usta kumların üzerine parmaklarıyla küçük harflerle "meditasyon" yazmış. Adam, "Şimdi okuyabiliyorum. Başlangıçtan birazcık daha iyi. En azından üzerinde düşünüp taşınacağım bir sözcüğe sahibim. Ama biraz daha netleştiremez misiniz?" diye sormuş. Usta tekrar "MEDİTASYON" yazmış. Elbette bu sefer daha büyük harflerle yazmış. Adam biraz utanç, şaşkınlık, hakarete uğramışlık, kızgınlık hissetmiş. "Yeniden meditasyon yazdınız. Benim için biraz daha açık olamaz mısınız?" Ve usta büyük harflerle, kocaman harflerle "M E D i T A S Y O N" yazmış Adam, "Siz çıldırmış olmalısınız" demiş. Usta, "Şu halde bile fazlasıyla aşağı inmiş durumdayım. İlk yanıt doğru cevaptı, ikincisi pek değildi, üçüncüsü daha da yanlıştı, dördüncüyse çok yanlıştı" demiş. Çünkü büyük harflerle MEDİTASYON yazdığında ondan bir tanrı yaratmış olursun. _Sessizlik kişinin uyandığı yerdir ve gürültülü zihin ise kişinin uyuya kaldığı yerdir. Eğer zihnin gevezelik etmeye devam ederse uyuyorsun. Sessizce otururken zihin kaybolursa ve sen kuşların gevezeliklerini duyabilirsen ve içerde zihinsizsen; bir sessizlik. kuşun bu ıslığı, ötüşü ve zihinsizlik kafanda işliyor, tam sessizlik. O zaman farkındalık içinde yükselir. O dışardan gelmez, içinden yükselir, içinde gelişir. Aksi halde unutma: Uyuyorsun. _Adamın biri bir hahama sordu, "Neden İsa yirminci yüzyıl Amerika'sında doğmayı seçmedi?" Haham omzunu silkti ve dedi ki, "Amerika'da mı? Bu mümkün olmazdı. Her şeyden önce bir bakireyi nerden bulacaksın? İkincisi, üç tane aklı başında adamı nereden bulacaksın?" _Kadının biri şık bir genelevin eşyalarının satıldığı bir müzayededen bir papağan satın alır ve kuşun kafesinin üzerini küfürbaz dilini unutacağını umut ederek iki hafta boyunca kapatır. Kafesin üzerindeki örtü sonunda kaldırıldığında papağan etrafa bakınır ve, "Aurrk! Yeni ev. Yeni madam" der. Kadının kızları odaya girdiğinde ekler, "Aurrk! Yeni kızlar." Kocası akşam eve geldiğindeyse papağan der ki, "Aurrk! Aurrk! Hep aynı eski müşteriler!" _Bedenin ve onunla ne yaptığının farkında olmalısın. Bir gün Buda sabah konuşmasını yapıyordu ve bir kral da onu dinlemeye gelmişti. Buda'nın tam önünde oturuyordu ve ayak başparmağını sürekli olarak hareket ettiriyordu. Buda konuşmasını durdurup kralın ayak başparmağına baktı. Buda adamın ayak başparmağına baktığında elbette kral da onları oynatmayı durdurdu. Buda tekrar konuşmasına başladı ve kral tekrar başparmağını oynatmaya başladı. Buda sordu: "Neden böyle yapıyorsun?" Kral: "Sadece sen konuşmayı kesip ayak başparmağıma baktığında ne yaptığımın farkına vardım. Aksi taktirde bilincinde bile değildim." Buda şöyle dedi: "Bu senin başparmağın ve sen bilincinde bile değilsin. O zaman sen birisini dahi öldürebilirsin ve farkında bile olmayabilirsin!" Ve tam da bu şekilde insanlar öldürüldü. Ve katil bilincinde değildi. Pek çok kere dava sırasında katiller cinayet işlediklerini kesin bir dille reddettiler. Başlangıçta yanıltmaya çalıştıkları düşünüldü ama son bulgular kandırmaya çalışmadıklarını gösterdi; tamamen bilinçsiz bir halde yapmışlardı. O an, o kadar nefret içerisinde, o kadar öfkeliydiler ki nefretleri onları ele geçirdi. Ve sen öfkeliyken bedenin sarhoş edici zehirler salgılar, kanın zehirlenir. Öfke içinde olmak geçici deliliktir. Ve kişi o anı tamamıyla unutacaktır çünkü farkında dahi değildi. Ve insanlar böyle âşık oluyorlar, birbirlerini öldürüyorlar, intihar ediyorlar ve her türlü şeyi yapıyorlar. _Şeytan bir gün çok üzgün bir şekilde bir ağacın altında oturuyordu. Bir aziz geçiyordu ve şeytana bakıp dedi ki: "Duyduğumuza göre sen hiç dinlenmezmişsin, sürekli bir takım kötülükler yaparmışsın. Burada ağacın altında oturmuş ne yapıyorsun?" Şeytan gerçekten depresyondaydı. Dedi ki: "Görünen o ki benim işimi papazlar ele geçirmiş ve ben hiçbir şey yapamıyorum; ben tamamen işsiz kaldım. Bazen intihar etmeyi bile düşünüyorum çünkü bu papazlar işini o kadar iyi yapıyorlar ki!" Rahipler çok başarılı çünkü özgürlüğü hapishaneye çevirdiler, hakikati dogmaya çevirdiler; farkındalığın düzlemindeki her şeyi uykunun düzlemine dönüştürdüler. Kiliselerin, tapınakların, camilerin, hepsi sana karşı günaha girdiler çünkü hepsi sahip oldular, baskıcı hale geldiler. Tüm kiliseler dine karşıdır çünkü din özgürlüktür! Peki bu neden olur? İsa sana özgürlük vermeye, kanatlar takmaya çalışır. Öyleyse ne olur, bu kilise nasıl araya girer? Bu olur çünkü İsa tamamıyla farklı bir var oluş düzleminde yaşar, farkındalık düzleminde ve onu dinleyenler, onu izleyenlerse uyku düzleminde yaşar. Duydukları, anladıkları her ne ise, kendi rüyaları aracılığıyla yorumlarlar. Ve onlar ne yaratırlarsa yaratsınlar bir günah olacaktır. İsa sana bir din verir ve derin uykuda olan insanlar da onu bir kiliseye çevirir. _Adamın biri bana geldi. Endişeliydi; güzel bir kızın babasıydı. Çok endişeliydi, dedi ki: "Her sabah biraz rahatsız hissediyor ve ben tüm doktorlara başvurdum hiçbir şeyi yok diyorlar. Bu durumda ne yapmalı?" Ben de ona dedim ki: "Nasreddin Hocaya git; o buralardaki bilge kişidir ve her şeyi bilir çünkü onun 'bilmiyorum' dediğini hiç duymadım. Sen git ona" Gitti. Sırf Nasreddin'in ne diyeceğini görmek için onu izledim. Nasreddin gözlerini kapattı, sorun üzerinde düşünüp taşındı, sonra da gözlerini açıp dedi ki: "Ona geceleri yatmadan önce süt veriyor musun?" Adam da "Evet" dedi. "Şimdi meseleyi anladım: Çocuğa süt verirsen çocuk da sağdan sola, soldan sağa yer değiştirip durur ve çalkalama yüzünden de süt kesilip katılaşır. Sonra da kesilip katılaşmış süt peynir olur, ondan sonra da peynir tereyağı haline gelir, sonra tereyağından yağ oluşur, yağ şekere dönüşür, sonra da şeker alkol halini alır; elbette sabahleyin de kız akşamdan kalma olur." _Nasreddin Hoca bir kahvede oturmuş cömertliğinden bahsediyordu. Ve o konuştuğunda herkes gibi aşırıya kaçar çünkü ne söylediğini unutur. Bunun üzerine biri dedi ki, "Hoca madem bu kadar cömertsin neden bizi hiç evine davet etmiyorsun? Bir tek yemeğe dahi bizi davet etmedin. Buna ne diyorsun bakalım?" Nasreddin çok heyecanlanıp karısını tamamen unuttu. "Hemen şimdi gelin!" deyiverdi. Eve yaklaştıkça aklı başına geldi. O zaman karısı aklına geldi ve korkmaya başladı; otuz kişi geliyordu. Tam kapının dışında, "Siz burada bekleyin! Hepiniz biliyor ki bir karım var. Sizin de karılarınız var, yani biliyorsunuz. Sadece bekleyin. Önce girip onu ikna edeyim, sonra sizi içeri çağırırım" dedi. Sonra da içeri girip kayboldu. Beklediler, beklediler, beklediler ve o gelmedi, gelmedi, onlar da kapıyı çaldı. Nasreddin olan her şeyi, cömertlik hakkında çok fazla konuştuğunu ve yakalandığını karısına olduğu gibi anlatmış. Karısı dedi ki: "Ama bizim otuz insana verecek şeyimiz yok ve gecenin bu geç vaktinde hiçbir şey mümkün değil." Bunun üzerine Nasreddin dedi ki: "Sadece şunu yap: Kapı çaldığında git ve onlara Nasreddin'in evde olmadığını söyle." Bunun üzerine kapı çaldığında karısı gelip, "Nasreddin evde yok" dedi. Onlar da, "Bu şaşırtıcı çünkü onunla beraber geldik ve o içeri girdi ve biz onun dışarı çıktığını görmedik. Merdivende otuz kişi bekliyoruz, içerde olması gerek. İçeri gidip onu bulun. Bir yerde saklanıyor olmalı" dedi. Karısı içeri girdi. "Ne yapacağız?" diye sordu. Nasreddin heyecanlandı. “Bekle” dedi. Dışarı çıkıp, “Ne demek istiyorsunuz? Arka kapıdan çıkmış olabilirdi!” dedi. Bu mümkün, bu her gün senin başına geliyor. Nasreddin kendisini tamamen unuttu; olan budur —mantığın içinde kendini kaybetti. Mantık doğru, iddiası doğru ama.. "Ne demek istiyorsunuz? Siz ön kapıda bekliyorsunuz; o arka kapıdan gitmiş olabilir"— mantık doğru ama Nasreddin kendinin bunu söylediğini tamamen unuttu. Sen hazır değilsin. Sen ne dünya için hazırsın, ne de kendin için. Uyku budur. O zaman nasıl duyabilirsin? O zaman nasıl görebilirsin? O zaman nasıl hissedebilirsin? Şayet şimdi burada hazır olmazsan o zaman tüm kapılar kapalıdır. Sen ölü bir insansın, canlı değilsin. Bu nedenle İsa kendisini duyanlara, dinleyenlere tekrar ve tekrar "Kulaklarınız varsa beni duyun; gözleriniz varsa beni görün!" diyor. _Nasreddin Hoca'nın karısı ona, "Ne oldu? Son zamanlarda ağlayıp sızlanıyorum, gözyaşları yanaklarımdan süzülüyor ve sen 'Niçin ağlıyorsun' diye sormuyorsun bile" demiş. Nasreddin, "Bu kadarı yeter! Sormak çok pahalıya mal oluyor. Ve ben bu hatayı geçmişte çok kez yaptım. Çünkü bu gözyaşları sadece gözyaşları değil; elbiseler, yeni bir ev, yeni mobilyalar, yeni bir araba, bu gözyaşlarının ardında pek çok şey gizli. Bu gözyaşları sadece başlangıç" diye cevap vermiş. *** _Arzuları tarafından zehirlenmek
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.