Tanpınar erkekleri, yaşam dürtüsü ile ölüm dürtüsünün çatışmasıyla, iki zıt, birbirine bağlı ve güçlü kuvvetin iki yana çekmesiyle hareketsiz kalırlar. Bir yanda bitimsiz bir coşkuyla yaşama arzusu, öyle ki yukarılardan hiç inilmesin, cümleler hiç bitmeyerek her şeyin her şeye benzediği o doruklarda sonsuza kadar gezinsin, hiçbir abartı yeterli gelmesin, ebediyetler birbirinin peşinden gelsin; diğer yanda da sahih ve kendine ait olan dibe ulaşma, orada kalma arzusu, yıkımın, parçalamanın, küller altında Pompei'nin, kaldırımda derisi patlamış büyük ve iğrenç bir ceset imgesinin, Suat'ın, Muhtar'ın, ölümün çağrısı. Şüphenin ve korkunun kirletemediği, hiçbir sorgulama teşebbüsünde bulunmayan, sadece doymaya çabalayan upuzun cümleler ile şüpheler içinde kıvranan ve yine doyumsuz bir "tahlil ifriti". Bu iki zıt kuvvet elbette yazarın kadına bakışında da devrededir. Erkekler çoğunlukla kadını hem parçalara ayırıp hem de aşırı değer yüklü sıfatlara boğarak, bütünlenmenin koşulu haline getirip aynı anda bedensel özdeşleşmeyle ona "taşınmanın", onunla bütünleşmenin hayalini kurarak; bakışla, dile dökme çabasıyla, gerçekliğini görmeye tahammül edemeyişiyle sürekli onunla uğraşır, onu temel mesele haline getirirler. Ellerinde keskin bir neşter, ihtiyaç duydukları şeyler ışığında, kadını bölerek çoğaltır dolayısıyla çoğu zaman derinleştiremezler. Kadınla, onun tüm gerçekliğini "yerdeyken" parçalara ayırıp bu parçaları sahipsizleştirerek ve "aşırı yükseklerde" benzetmelere boğup yok ederek sevişmek gibi bir imkânsızlığın edebiyatıdır Tanpınar'ınki. Zaten günlüğünde apaçık biçimde haykırır: "Kadın insan olmamalıydı! " (242). Kadının bütünlüklü gerçekliğine, abartılı hayranlık, tapınma, tanrısallaştırma ya da parçalama, oyuncaklaştırma, plastikleştirme hamleleriyle adeta saldırarak, onun insan olmadığı bir fantezi içeriğini açığa çıkarır böylece. Bunu yaparken kullandığı dil, aldığı hazzın doğrudan kanıtıdır.
Sayfa 123 - Jale Özata Dirlikyapan, Tanpınar'ın Libidinal Akışlarında Yiten KadınlarKitabı okudu