Gönderi

Ali Efendimiz anlatıyor: "Bir ara, gün boyunca yemek yemediğimiz gibi, o geceyi de aç geçirmiştik. Sabahleyin evden çıktım, bütün gayretlerime rağmen bir iş bulamamış, elim boş olarak eve dönmüştüm. Eve geldiğimde Fatıma üzgün ve bitkin bir hâlde oturuyordu. Yanına yaklaştım: -Neyin var? Niçin bu kadar üzgün görünüyorsun? - Dün bir şey yemediğimiz gibi, nerdeyse akşam olduğu halde, bugün de bir şey yiyemedik. Evde de hiçbir şey yok. Açlıktan üzerime hüzün çökmüş. Onun bu hali beni çok üzdü. Yeniden evden çıkarak ailemi doyurmak için tekrar iş aramaya başladım. Bir süre aradıktan sonra, biraz yiyecek, bir dirhem et alacak kadar para kazandım. Aldıklarımı hemen Fatıma'ya götürdüm. O da onlarla yemek hazırladı. Hiçbir zaman babası aklından çıkmayan Fatıma, yemek hazır olunca: Babama gitsen, onu da yemeye çağırsan olmaz mı? - Tabi. Hemen Allah Resûlü'nün (as.m.) yanına gittim. O sırada Allah Resulü (as.m.) mescitte açlıktan kıvrılıp yatmıştı. Yanına yaklaştığında şöyle dua ediyordu: Insanı açlıktan böyle iki büklüm yatıran Allah'a sığınırım. Yanına vardım. Anam babam sana feda olsun Ya Resûlallah! Bizde yemek var, buyur bize gidelim. Allah Resûlü (as.m.) açlıktan yürüyemez bir halde bana yaslanarak birlikte eve gittik. Eve varınca kızına: - Bir tabak da Äişe'ye gönder! Fatıma bir tabak yemek koydu, onu Aişe'ye götürdüm. - Bir tabak da Hafsa'ya gönder! Ona ve diğer bütün hanımlarına birer tabak yemek götürdüm. Bundan sonra Allah Resûlü (a.s.m.): - Şimdi eşin ve baban için birer tabak yemek koy! Fatıma bize yemek koyunca, Allah Resülü (a.s.m.): - Bir tabak da kendine koy, buyurdu. Doyduğumuz hâlde, yemek hiç eksilmeden öylece duruyordu."
·
38 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.