Aklıma sürekli Halit Ziya Uşaklıgil'in "Mai ve Siyah" kitabındaki Ahmet Cemil karakteri geliyor. Hani Ahmet Cemil kitapta iyi yaratılışlı ve idealist bir tipti. Sonra felaketler peşini bırakmadı, acıdan, beladan delirecek hale geldi ya, hepimizin hayatları öyle bugünlerde. Ahmet Cemil'in iyi bir yazar olmak, babasının ölümünden sonra annesini mutlu etmek ve zengin olmak, çok sevdiği Lamia ile evlenmek ve kız kardeşi İkbal'in mutlu olması gibi hayalleri vardı da; Lamia başka bir adamla evlendi, kardeşi İkbal, koca dayağından çocuğunu düşürüp öldü, yaşanan bu acıların ardından Ahmet Cemil kitaplarını yakıp bir gece İstanbul'a veda etti ya, hayat dediğin arsız oruspu tam olarak çaresiz gördüğü tiplere bu kadarını sunuyor herhalde. Yani çoğumuza roman karakteri Ahmet Cemil'e sunduğundan fazlasını sunmuyor. Sınırsız umutsuzluk, bol fiyasko. Zaten arsız bir oruspunun peşine takılırsan elin de kalbin de boş kalır. Bana kalırsa Ahmet Cemil de biz de büyük bir hata yaptık. Neydi bu büyük hata söyleyeyim; biz bu dünyayı çok şımarttık. O da bizle billur geçti, olay bu.