Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

...Hâlâ üç kuruş maaşla hayatını o müzeye adamayı sürdürecek misin?" diye sordu. Sesimi çıkarmadım. ' Aklını başına topla Leyla,' diye uyardı. 'İstanbul'u Savunma Derneği filan, bunlarla bir şey olmaz. Solcu sevgilin uyuzunu kaşımak için böyle etkinliklere katılabilir.Ama sen mantıklı bir insansın. Benim gibi sen de görüyorsun gerçekleri. Anadolu'da yaptığımız kazıları hatırla.Halkın bizi nasıl yadırgadığını. Yıllarca emek verip ortaya çıkardığımız kalıntıları, define buluruz umuduyla nasıl talan ettiklerini. On sene önce Kayseri'deki o köyde, bilmem ne tarikatının şeyhi hakkımızda fetva çıkarmıştı da canımızı zor kurtarmıştık. Yok Leyla, bu insanlardan hiçbir şey olmaz. Anla artık, bu ülkede tarih kimsenin umurunda değil. Kültür filan, boş işler bunlar... Sokağa çık da sor bakalım. Tarih deyince sana ne cevap verecekler. Ben söyleyeyim, Altaylardan gelen atalarımız, diyecek, o da dili dönerse... Yiğitlik diyecek, kılıç, at, bayrak... Hepsi bu... Ne atalarının tarihini bilir bunlar, ne de kültürünü... Kültür diye sor mesela, iyice alıklaşırlar karşında. Tamam, kültürü bırak, dini sor, İslamiyet'i... Söyleyecekleri on kelimeyi geçmez. Elhamdülillah Müslümanız, der... Muhammed peygamberimizdir, der. Kur'an kitabımız... Yav Fatiha'yı doğru dürüst okuyabilen kaç kişi vardır bunların arasında? Fakat aynı insanlar dinlerine laf geldi diye önlerine çıkan herkesi cayır cayır yakarlar.' Necdet'in lafı nereye getireceğini biliyordum, yine de sordum. 'Peki, ne yapacağız o zaman?" Sorum onu cesaretlendirmişti, en azından sözleriyle ilgilendiğimi zannederek dilinin altındaki baklayı çıkardı. 'Kendi başımızın çaresine bakacağız. Yaşama bilinci olmayan bir ülkenin tarih bilinci olur mu? Bu işlerin oturması yüz yıllar sürer. O da Avrupa'nın, UNESCO'nun baskısıyla olur. İstifa et şu müzedeki işinden. Adem Bey'in elemana ihtiyacı var. Seni de alalım yanımıza...' Acıyarak baktım yüzüne. 'Sana ne oldu Necdet?" diye sordum. 'Nasıl bu kadar değişebildin?" Biraz hayal kırıklığına uğradı. 'Anlamıyorsun Leylacım,' dedi sakin olmaya çalışarak. 'O Namık denen herif kafanı karıştırıyor senin. Onun tutucu görüşlerinin zamanı geçti. O işler bitti. Dünya bu tür aptallıklara prim vermiyor artık. Önce kendini düşüneceksin, önce kendin olacaksın.Bu ülkenin ihtiyacı olan şeyi söyleyeyim sana. Birey, kendinden emin, kendine güvenen,ideolojiye,dinle,ahlakla,hukukla kendini sınırlamayan birey. Eğer biz böyle güçlü, başarılı bireyler olursak ,bu ülke de daha güçlü ve başarılı olur...' Kendi rezilliğine bir de felsefi kılıf bulmasına dayanamadım ."Seni anlıyorum, ama ben öyle düşünmüyorum, diyerek konuyu kapatmak istedim."Sen nasıl düşünüyorsun?" diye üsteledi."Benim senin söylediğin türden birey olmaya niyetim yok," dedim kesin bir tavırla. "Ben vicdanının sesini dinleyen zayıf bir insan olmayı, o senin her türlü sınırlamadan kurtulmuş üst insanına tercih ederim. Ve tabii müzeden aldığım üç kuruş maaş da, senin Adem Bey'inin önüme atacağı yüklü paradan daha değerlidir benim için. "
Sayfa 132 - Everest YayınlarıKitabı okudu
··
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.