Dünya, ahirete iman etmeyen birinin bakışında, bir matemhanedir. Canlıların istinasız hepsi yokluğun balyozları altında inleyen yetimlerdir. İnsanlar belirsiz bir sırayla ecel pençesiyle parçalanan, kimsesiz zavallı yaratıklardır.
Yeryüzü halifeliğinden başlayarak böceklere, mikroorganizmalara yiyecek ve yem olacak seviyeye doğru bu sert düşüş karşısında insanın sakinliğini ancak bir akıl hastalığı sayılabilir.
Ahiretin gerçek olmadığı, insanın yaşamının devam ve sürekliliğinin bulunmadığı, insanın öyküsünün cennet yamaçlarında değil, kabir toprağında bile değil, yokluk karanlıklarında sona erdiği bir hayatı kim yaşamak ister ki?
Yokluğa inanan biri açısından yaşam, insanı hiçliğe fırlatma mekanizmasıdır. Yaşamdan aldığı bir parça mutluluk da hiçliği bekleyen bir varlık (!) olması hasebiyle insana zehir gibi gelir.