Küçücük bir çocukken yaz aylarında köydeki evinin bahçesinde çeşmeden akan suyu düşledi. O çeşmenin metal borudan coşkuyla fışkıran pırıl pırıl suyunu içişini özledi. O an içtiği suyun içindeki klorla başkalaşan suyun eski... çok eski... küçükken bildiği lezzetini özledi. Çok eskiden sevdiği ölü birini özledi.
Özlem... sadece özlem, insanın gözünü bu kadar karartır mı?
Sonra doğruldu. Gözlerinde yaşlar uzun uzun mutfak musluğundan akan suyu seyretti. Ağladı. Seyretti. Ağladı. Seyretti. Çok ağladı.