sadece hayatı düşünüyordu – ve gözlerinin önüne kısa bir zaman şeridi, yaşamış olduğu elli yıl seriliyordu. işte oradaydı, tam karşısında – hayat. hayat, diye düşünüyor ama düşüncesi yarım kalıyordu. hayata bir göz atıyordu, çünkü orada olduğunu hissediyordu, gerçek bir şeydi, mahrem bir şeydi, ne çocuklarıyla paylaşıyordu onu ne de kocasıyla. aralarında bir çeşit muamele vardı, kendisi bir taraftaydı, hayat öteki tarafta ve mrs. ramsay hep hayatın üstesinden gelmeye çalışıyordu, hayat da onun; bazen de (tek başına otururken) pazarlık ediyorlardı; yaşanan muhteşem barışma sahnelerini hatırlıyordu; ancak çoğu zaman, tuhaftı ama, itiraf etmesi gerekirdi ki, hayat dediği bu şeyin korkunç, saldırgan, eline fırsat verdiğinizde üstünüze çullanmaya hazır olduğunu hissediyordu.