“Birden içini bir yere, bir şeye geç kaldığı duygusu kapladı. Yirmi sekiz yaşındaydı, tedirgindi. Kalktı, paltosunu astığı köşeye yürüdü.
— Nereye abi?
— Hiç. Gidiyorum.
— Öğle yemeğine bize gitsek? Annem…
— Olmaz. Birisi bekleyecek beni. (Yalan söylüyor.)
Orada bilmediği insanlar vardır. “— Rica ederim, çıkarmayın ayakkaplarınızı.” Çıkarmazsınız ama çıkarmadınız diye kızdıklarını sanırsınız. Hele hatır sormanın yapmacığı… Paltosunu giydi.
— Eyvallah! dedi. Çıktı. Merdivenlerden hızla indi. Sokağa varınca baktı geç kaldığı bir şey yok. Her şey her zamanki gibiydi.”