Koca denilen birinin haklı haksız keyfine esir
olmaktan başka bir şey olmayan, mutlu denilenleri ise onun her türlü heveslerine şartsız tabi ve esir olmaktan ibaret olan bu evlilik, ona iğrenç geliyordu. Artık Süreyya ona bir düşman görünüyor, şimdiye kadar da böyle miydi diye şaşırıyordu. O zamana kadar hiç bunu anlayacak bir fırsat
çıkmamıştı. Çünkü hep boyun eğmişti. Hep arzularını daha ortaya çıkmadan, keşfetmeye ve onları gerçekleştirmeye
çalışmıştı. Demek kocasının kendine, sevgisine alışık gelmesi
bundandı? Gerçekte işte bu gece göründüğü gibi kendini
düşünen ve soğuk bir adamdı. Demek o kadar zaman onu tanımadan, hem boş yere emin ve mutlu olarak yaşamış,
görünür şeylere mutluluk adını verip hayatından memnun
olduğunu ve dahası mutlu olduğunu sanmıştı. İşte onda hiç beklemediği huylar, kötülükler vardı. Demek bunları yeri gelmediği için görmemişti. O zaman başını ellerinin içine alıp: “Ben onu bilmiyormuşum. Büsbütün başka bir
adammış!” diye sızlandı. Korkuyordu, onunla geçen hayatı,
kendindeki güven için korkuyordu. “Nasıl yaşamışım ya
Rabbi” diye titriyordu.