Bugün bildiğiniz üzere anneler günü. Ve her sokağın başında bir çiçek satıcısı olduğu aşikâr. Yarım saatlik bir yürüyüş boyunca en az 5-6 tanesine denk gelmişimdir. Hepsinin önünden geçerken çiçeklerine baktım; çiçeklerin güzelliklerine, ihtişamına, renklerine... Yalnız tek bir tanesinde çiçeklere değil de satıcıya takıldım. Eminim ki yer tutmak adına sabahın kör vakti kalkmış, sokağın başına yerleşmişti. Dikkatimi çeken şey satıcı kadının arkasındaki çocuk oldu. 2-3 yaşlarında ya var ya yok. Yüzünü görebildim sadece. Yerde bir kutunun içinde boynuna kadar çekilmiş battaniyesinin altında nasıl da usulca uyuyordu. Masumiyet akan yüzüne annesinin çaresizliği ve bir iki müşteri bulup para kazanmanın umudu yansımıştı. Görmeliydiniz, o an tek isteğim tüm çiçekleri satın alıp annesinin çocuğu alıp varsa evlerine gitmeleriydi. Fakat bırakın tüm çiçekleri almayı bir tanesi için bile verecek param olmadığından gözlerim çocuğu izleyerek eve doğru ilerledim. Aklım zavallı çocuktaydı. Bilirsiniz özel günlerde çiçek satan kesim genelde Romen tayfasından olur: Yaygaracı, senden benden zengin, hiçbir şeyi hak etmeyenler diye nitelendirilir çoğusu tarafından. Hatta yanından geçerken bile tiksinerek, korkarak geçer insanlar. İnanın insanların ne düşündüğü umrumda bile değil. Ne olursa olsun hiçbir çocuk sabahın ayazında buz gibi betonun üstünde, bir kartonun içinde uyumayı hak etmiyor!