‘’Şimdi yanınızda oturmuş sizinle konuşurken geleceğe korkuyla
bakıyorum, çünkü gelecekte yine yalnızlık, yine o yavan, o gereksiz
yaşam var.’’
Bunları ben söylemiyorum dostoyevskinin beyaz geceler kitabında
geçiyor. Kitap beş hikayeden oluşuyor bunlardan en beğendiğim
kitabın adı olduğu gibi beyaz geceler hikayesi.
‘Beyaz geceler’ yoğun bir yalnızlıkla anlatılan her insanın
anlayamayacağı kadar, derin hüzün var.
Aşk, kimsesizlik ve yine yalnızlık.
Herkesin bildiği gibi beyaz saflığı, iyiliği, temsil eder. Romanda da
böyledir, normalde geceler karanlık iken romanda özellikle beyaz
geceler denmektedir. Burda da yine dostoyevskinin yazınsal ürününü
görmekteyiz.
Dostoyevski eserlerinin en önemli özelliklerinden biri de
kahramanlarıdır. kahramanlar genellikle sorgulama, yalnızlık içindedir.
Erkek karakterleri her daim aşkına sadık karakterlerdir. başka bir
erkeğe tercih edilse bile sevdiğine zarar gelmesini istemez, tıpkı
burada kahramanın Nastenka'ya yaptığı gibi.
Gideceğini bilir Nastenka'nın. Ama yine de çok sever. gelince sever.
gidince de sever. Çünkü aşkı, uyandıktan sonra bile uzun süre
unutulmayan tatlı bir rüya gibi mühürlenmişti zihnine.
Dostoyevski'de kadınlar ise genel itibari ile kötüdür. Bir çok romanına
bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız bu da
Dostoyevski'nin geçmişinden dolayı mı dersiniz orasını bilemem.
Nastenka da bu romanda iki yüzlü, ne istediğini bilmez bir karakterdir.
Bunu fark ettikten sonra ‘’gecelerim o sabahla sona erdi.’’ Bu Sözü
yine bizi büyülemektedir.
Bu romanda en çok dikkatimi çeken şey; anlatımın hem yazar
tarafından yapılması karakterin gerçekten yalnız olduğunu çok
etkileyici bir üslupla ele alıyor bu sözlerimin üzerine örnek
verebilecek olursam bu sözü diyebilirim.
‘’Kasvetli, yağmurlu, karanlık bir gündü, tıpkı yaklaşan yaşlılığım gibi.’’
Veya
’’ o sırada etrafındaki dünyanın gürültüsü ve uğultularını işitirsin,
insanların nasıl yaşadığına duyar, görürsün… onlar gerçekten
yaşamaktadır., onların yaşamı ısmarlama değildir., onların yaşamının
bir rüya, bir uyku, bir sanrı gibi dağılıp gitmediğini görürsün,
yaşamlarının hep yenilendiğini, hep tazelendiğini, bir saatlerinin
diğerine benzemediğini fark edersin’’
Dünyanın en sıradan hikayesini, en sade üslupla kaleme alıp yüz yıllar
boyunca milyonlarca insana okutturmak ancak dostoyevskinin
hazinesi olabilir...