Gönderi

Medeniyet
Devlet-i Aliyye'de üç binin üzerinde vakıf varmış. Vakıflardan bir tanesinin adı şu: "Çalıştığı evdeki porselen veya cam benzeri eşyayı kıran hizmetçilerin zararını tazmin vakfı." Göçebe leylekleri düşünen ecdad bunları bile düşünmüş. Niye düşünmüş? Bir hadise var Asr-ı Saadet'te. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem çarşıda geziniyor. Bir kadını görüyor ağlamaklı. "Ne oldu?" diye soruyor. Kadın "efendim diyor ben bir yerde çalışıyorum, bana şu kadar para verdiler şunları şunları alayım diye ama ben parayı kaybettim" deyince, Efendimiz cebindeki üç akçeden ikisini kadına veriyor. "Ama şu da şöyleydi" deyince son akçeyi de veriyor. "Ama bana yine de kızarlar geç kaldım diye" "Gel" diyor "beraber gidelim." Gidiyorlar. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kapıyı çalıyor. Kapısını çaldığı adam bir Musevi. Bakıyor ki karşısında Kainatın Efendisi; "Sen!" diyor, "Sen bunun için mi geldin buraya?" Allah Resulû'nün ellerine kapanıyor. "Bu din haktır." diyerek. Düşünün; Efendimiz bir hizmetçi mahzun olmasın, mahçup olmasın diye bir Yahudi'nin kapısına kadar gidiyor, ecdadın bu hadiseden çektiği nüve; Devlet-i Aliyye-i Muhammediyye'de bir vakıf haline geliyor. Medeniyet... Teferruat... İncelik...
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.