Gönderi

''Malatya’da davet edildiğim bir konferansta konuşmamın bitiminde şöyle bir soru geldi: “Radikal sol örgütlerin nasıl gaddar olduklarını biliyoruz. Peki sizce insanları diri diri yakan IŞİD mi daha zalim, radikal devrimciler mi?” Soruyu soran bir akademisyendi. Önce kendisine teşekkür ettim; demek ki sunumumun bir yerinde eksiklik kalmıştı. Bir cezalandırma yöntemi olarak insanları yakmak elbette ki çok canice. İnsanları yakma yönteminin sadece bir IŞİD yöntemi olduğunu bilenler eksik biliyorlar. Türkiyeli radikal devrimciler bu konuda daha deneyimli ve eskidir. Yoldaşlarını diri diri yakma yöntemi solda daha eskilere gidebilir; ama ben kendi tanıklığımı esas almak istesem 20 yıl öncesine kadar götürebiliyorum. Fazla uzatmayayım, hemen olayın kendisine dönelim. Devrimcilerin kendi yoldaşlarını cayır cayır yakmak suretiyle öldürmeleri hususunda hapishanelerde 16 olaya rastladım. Bunlardan en feci olanlarından biri 2000 yılı F Tipi operasyonları gününe rastlıyor. Bilindiği gibi bu operasyonda 32 kişi öldürülmüştü. Sol örgütler 28 kişinin adını anarlar, 4 kişinin adını anmazlar. Bu dört kişiden ikisi askerdir. Diğer ikisi ise kendilerinin ajan-iş birlikçi dedikleri yoldaşlarıdır. “Hayata Dönüş Operasyonu” başladığında, ajan dedikleri Haydar Akbaba ve Muharrem Buldukoğlu sol bir örgütün koğuşunda tutukludurlar. Uzun süredir bir ranzaya hapsedilmiş, birkaç örgütün gözetiminde kendi örgütleri tarafından sorgulanıyorlardır. Henüz sorguları bitmemişken operasyon olur. Örgüt acil karar vermek zorunda kalır. Ya serbest bırakacaklardır ya da öldüreceklerdir. Örgütün devrimci adaletine göre kendileri suçlamaları kabul etmese de bu kişiler halka karşı suç işlemişlerdir. Soruşturmaları henüz sonuçlanmamış olsa bile bu kişilerin jandarmaya sığınma riskini göze almak istemezler. Örgütün adaleti bunların ölümle cezalandırılması yönündedir. Aldıkları kararı hızlıca diğer örgütlere de bildirirler. İtiraz eden olmayınca infazın uygulanması kısmına geçilir. Hapishanede jandarma operasyonu devam ederken, örgüt de kendi infaz kararını hayata geçirir. Haydar ve Muharrem’in elleri ayakları bağlanır. Tutuklu kurbanlar durumun ciddi olduğunu anlar anlamaz slogan atmaya başlarlar: “Biz ajan değiliz! Kahrolsun faşizm, yaşasın sosyalizm!” Bu sloganı birkaç kez atarlar; ama yinede o kötü sona engel olamazlar. Bu kez ağızları da bağlanır. İkisini de yerde idare battaniyelerine sararlar. Üzerlerine iyi yansınlar diye çamaşır deterjanı ve kolonya dökerler. En sonunda da birkaç yatak nevresimini üzerlerine atıp ateşe verirler. Birkaç dakikada koğuş alevler içinde kalır. Asker koğuşa girdiğinde iki kişinin yanmış bedeniyle karşılaşır. Adeta yanıp kül olmuşlardır. Radikal devrimciler iki yoldaşlarını yaktıklarında tarih 19 Aralık 2000’i göstermektedir. Devrimcilerin yoldaşlarını yakma eylemi sadece bu olayla sınırlı değildir. Yakmanın sistematik bir cezalandırma yöntemi olduğu anlaşılıyor. Benim arşiv kayıtlarım 60’a yakın girişimin olduğu, bunlardan yarısına yakınının ölümle sonuçlandığı yönündedir. Yani IŞİD’in insanları diri diri yakma yöntemi, devrimcilerin kendi yoldaşlarını yakması yanında yeni sayılır. Biz yine olayımıza dönelim; çok değil, dört yıl sonra anlaşılacaktır ki meğer bu iki insan ajan-iş birlikçi değilmiş. Örgüt, ölenlerin ailelerinden özür diler! '
Sayfa 152 - Vadi Yayınları
·
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.