Gönderi

Erken dönem yazıları ve mektuplarının gösterdiği üzere genç Marx tutkulu bir Alman milliyetçisiydi; onun düşüncesi, bizatihi Alman milliyetçiliği gibi açıkça romantizmle yoğrulmuştu ve bu anlamda hem totaliter hem de ırkçıydı. Ancak Alman ırkçılığının temel dışavurumu antisemitizmdi -aslında bu ırkçılığın ilk biçimiydi- ve Marx Yahudiydi. Psikolojik olarak bu son derece rahatsız edici bir durumdu. Hristiyanlığın görece geç bir tarihte geliştiği Alman toprakları, Birinci Haçlı Seferi dönemi gibi erken bir tarihte ortaya çıkmış şiddetli anti-Yahudi duygunun yurdu olmuştu. Bu duygu sayısız dilsel yakıştırma yoluyla sistematik olarak kurumsallaştırılmış ve dini eğitim ve ritüeller yoluyla da aktarılmıştı. Dolayısıyla bu duygunun kökleri millet öncesi bilinçte yatıyordu ve Alman bilinci millileştiğinde Yahudi karşıtı duygu kolayca ırk olarak Yahudiler üzerine odaklandı. Dahası milliyetçilik "Mesih katilleri" rahatsızlığına yeni şikayetler de eklemişti. Romantiklerin millileşmiş haliyle Aydınlanma'ya karşı duyduğu derin hınç önce Fransa ve daha sonra da İngiltere ve bütün Batı'ya yönelikti. Ama başından itibaren Yahudiler, Alman milletinin parçası olarak değil ayrı bir irk olarak tanımlanıyordu. Fransızlar onları kurtarmaya çabalamış ve bu yüzden Alman aşağılamasıyla muhatap olmuştu. Bu nedenler yüzünden Yahudiler Batı liberalizminin, bireyselciliğin ve kapitalizmin ete kemiğe bürünmüş hali olarak görülmüştü. Onların güya kötücül doğası, romantik felsefenin ilkeleriyle uyum içinde, dinlerinden ziyade kanlarının ya da biyolojik yapılarının yansıması olarak görülüyordu; dolayısıyla onların iyiye doğru değişmesi umudu yoktu. Alman yahudi aleyhtarı duygunun ırkçı (dinci değil) doğasının altını çizmek için, yeni bir Almanca sözcük bulunmuştu: Antisemitismus.
Sayfa 119 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
·
71 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.