Gönderi

İşkencelerde, çekilen ıstırabı, yaraları, vücudun katlandığı acıları düşününüz. Bütün bunlar insanı ruhî ıstıraptan korur. Yani insan, ölene kadar ancak bu türlü yaraların acısını çeker. Fakat belki de acıların en büyüğü, en şiddetlisi bu değildir; asıl acı, bir saat, on dakika, yarım dakika sonra, hatta hemen o anda ruhunun vücudundan kesinlikle ayrılacağını ve insanlığını kavbedeceğini bilmendedir. En önemlisi de, bunun yüzde yüz olacağıdır. Başını bıçağın altına koyup temasını duyduğun an... işte o saniyenin dörtte biri kadar kısa süre, hepsinden daha korkunçtur. Hem bunların hayalimden uydurduğum şeyler olduğunu sanmayın. Çok kimse katılıyor bu düşüncelerime... Size şunu da açıkça söyleyeyim : ben öldürmeğe karşı verilen ölüm cezasının, işlenen suçtan daha ağır bir ceza olduğu kanısındayım. Bir karara uyarak adam öldürmek, haydut gibi adam kesmekten daha korkunçtur bence. Bir haydut tarafından gece vakti ormanda vurulan ya da kesilen bir adam, hiç şüphe yok, son âna kadar kurtulacağı ümidini taşır. Boğazı kesildiği halde kaçan ya da yalvaran insanlara çok rastlanmıştır. Burada ise ölümü on kat kolaylaştıran son ümidi mutlak olarak esirgerler. Kesin hüküm ortadadır; bunun en ufak kaçamağı olmaması ıstırapların en büyüğüdür. Savaş meydanında bir eri topun karşısına geçirip ateş edin; onda bile bir kurtuluş ümidi vardır. Ama aynı askere kesinleşmiş bir kararı okuyun, ya deli olacak, ya ağlamağa başlayacaktır. Buna cinnet getirmeden dayanabilecek bir insan bulunabileceğini kim iddia edebilir? Bu kadar çirkin, faydasız ve gereksiz bir aşağılamaya neden ihtiyaç vardır?
Sayfa 29 - Cem Yayınevi 1969 Baskısı Cilt 1Kitabı okudu
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.