Gönderi

Bu mağazalardan birinin vitrininde bir sürü kitap görünce insanların kitapları okumak zorunda olduğunu hatırladım. Oturup bütün kelimeleri arka arkaya okumaları gerekiyor. Ve bu da zaman alıyor. Çok fazla zaman. İnsanlar bir kitabı alıp yutamıyor, aynı anda farklı ciltleri çiğneyemiyor ya da sonsuza yakın bilgiyi birkaç saniyede sindiremiyorlar bizim gibi. Kelime kapsüllerini ağızlarına atamıyorlar tek hamlede. Düşünsenize! Hem ölümlüler, hem de o değerli ve sınırlı vakitlerinin bir kısmını okumaya ayırmak zorundalar. İlkel bir tür olmalarına şaşmamak gerek aslında. Bir bilgi birikimine ulaşmalarına yetecek kadar kitap okuyup bu bilgiyle istediklerini yapabilecek duruma geldiklerinde ölüveriyorlar ne de olsa. Bu yüzden, gayet anlaşılır bir şekilde, insanlar okumak üzere oldukları kitabın ne tür bir kitap olduğunu bilmek istiyorlar. Aşk hikayesi mi, cinayet hikayesi mi, yoksa uzaylılar hakkında bir şey mi okuyacaklarını bilmeleri gerekiyor. İnsanların kitapçılarda kendilerine sordukları başka sorular da var. Kendilerini akıllı hissetmek için okudukları kitaplardan biri mi ellerindeki, yoksa akıllı görünmek adına okumamış taklidi yapacaklarından mı? Onları güldürecek mi, ağlatacak mı, yoksa pencereye bakıp yağmur damlalarını izlemelerine mi sebep olacak? Hikaye gerçek mi, yoksa uydurma mı? Beyinlerini mi çalıştıracak, yoksa daha aşağı bölgelerdeki organlarını mı? Müritler yaratacak kitaplardan mı, yoksa müritlerin yakacakları kitaplardan mı? Matematik hakkında mı, yoksa evrendeki diğer her şey gibi matematikten doğan bir kitap mı? Evet, çok fazla soru var. Ve çok fazla kitap. Çok çok fazla. İnsanlar tam da kendilerine yakışacak şekilde asla okuyamayacakları kadar çok kitap yazmışlar. Böylelikle okumak da iş, aşk, seks ve söylemeleri gerektiği halde söylemedikleri şeyler gibi akıllarına geldiğinde kendilerini tatminsiz hissettikleri şeyler yığınına eklenmiş durumda. Yani insanların okuyacakları kitabı önceden bilmeleri gerekiyor.
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.