Gönderi

Sıkça farzedilenin aksine Türk sekülerizmine karşı Nakşibendî direnci geniş ölçüde pasif kalmış; Şeyh Sa’îd ve müridlerinin 1925’teki isyanları yegâne büyük istisna olmuştur. Hem Türk hem de yabancı Türkiye Cumhuriyeti tarihçilerine göre, Aralık 1930’daki Menemen vakası devlete karşı başarısız bir Nakşibendî başkaldırısı olmuş; hatta Türkiye’deki geleneksel ve devrimci akımlar arasındaki karşı karşıya gelişlerin en büyüklerinden birisi olmuştur. Ne var ki vaka İsmet İnönü tarafından nüfuzlu bir Nakşibendî Şeyhi Mehmed Es’ad’ın ortadan kaldırılması da dâhil farklı siyasî amaçlara ulaşmak için bir bahane olarak istismar edilmiştir (hatta bazı gözlemcilere göre tezgâhlanmıştır)... Mevlânâ Hâlid’in hem soyunun, hem silsilesinin bir takipçisi olan Mehmed Es’ad 1848’de Erbil’de doğmuştur. Sultan Abdülhamid’in saltanatı esnasında İstanbul’a gelmiş ve 1888’de Kelâmî Nakşibendî tekkesinde postnişin olmuştur. Tekkenin kapanışından sonra İstanbul’un Erenköy semtindeki ikametgâhında ziyaretçi kabul etmeye devam etmiş; ancak halen mevcut polis kayıtlarına göre tarîkatları yasaklayan kanun maddesine uymuştur. 23 Aralık 1930’da Derviş Mehmed, Menemen’de insanları başkaldırıya teşebbüs ettiğinde, İnönü ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya bu vakayı Şeyh Mehmed Es’ad ve diğer birçok Nakşibendî’yi içine çeken bir tutuklama dalgası için bir bahane olarak kullanmışlardır. Derviş Mehmed ve Şeyh Mehmed Es’ad arasında hiçbir gerçek ilişkinin varlığı gösterilememiş; ancak Şeyh Mehmed Es’ad’ın en büyük oğlu da dâhil birçok Nakşibendî darağacına gönderilmiştir. Şeyhin kendisi de hapishane hastanesinde vefat etmiştir; kirli bir oyunun kurbanı olduğu hususunda şüpheler bulunmaktadır. (Menemen vakasıyla alâkalı olarak bkz. Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları [İstanbul, 1969], ss.165-203 ve Mustafa Müftüoğlu, Yalan Söyleyen Tarih Utansın [İstanbul, 1976], I, ss. 280-295.)
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.