Ölüm, yaşama büyük iyilikler yapar. Yıpranmış olan, zamanını doldurmuş olan, yeryüzünde boşu boşuna kalabalık eden her şeyi mahveder, yok eder. Buna itiraz edilecek. Denecek ki, ölümün gücü ölüm henüz gelişmemiş olan
çocukları esirgemez. Ölüm çoğu zaman bütün enerjilerini harcamamış, kullanmamış delikanlıları öldürür. Çok kabiliyetli, toplumsal bakımdan değerli bir çok kimseler genç yaşta öldükleri halde, bir takım kaba kimseler, budalalar uzun bir ömür sürmektedirler. Papağanlar yüz yıldan fazla yaşarlar,
bunlar sık sık görülen şeylerdir. Bunların hepsi doğru. Ama, bu üzücü olay hiç bir zaman "ölümün kör, ilkel, yenilmez gücü'' ile izah edilemez, olsa olsa kötü ve yüz kızartıcı bir takım toplumsal ve iktisadi koşullarla açıklanabilir. Toplumsal
bakımdan değerli insanların vakitsiz ölmeleri, başka bir patron tarafından kullanılmasından korkup, daha çabuk "faydalanılacak" bir emek gücü ile bakılan insana karşı aç gözlü patronun takındığı tavırdan doğmuş vücutça fazla
çalışmaktan ileri gelmektedir. Biliyoruz ki, yüzbinlerce işçi ve emekçi, emek güçlerinin son derece insafsızca sömürülmeleri
yüzünden yıpranıyor ve vakitsiz ölüyorlar.
İnsanlar koleradan, tifüsten, sıtmadan, veremden, vebadan vb. ölüyorlar. Oysa,
"uygar devletler" de bu, hastalıkları doğuran mikropların bulunması hiç de zorunlu değildir. Son derece güzel şehirlerin etrafında çamur ve pislik içinde yüzen dış mahallelerin bulunması, insanların buralardaki evlere pislik çukuruna tıkılır gibi tıkılmaları hiç de zorunlu değildir. Lüks oteller, toplumsal bakımdan iyi ve bakımlı hastaneler kadar gerekli değildir. Bu basit gerçekleri durmadan
tekrarlamak çok sıkıcı bir şey, ama, fazla bilgisi olmayan kimselerin çıkarını göz önünde tutarak, bu basit gerçekleri tekrarlamak şart.
Kapitalistlerin "uygar" iktidarına taraftar olanlar ve bu iktidarı savunanlar şu kanıdadırlar: Kıçlarını bit ısırmışsa, bundan ne bit, ne de kıç sorumludur, biricik sorumlu "Doğa Kanunu'dur''. Hayır, bundan sorumlu olan, kalın kafalının rahat
oturmaya alışmış olan kıçıdır.