Konya (Ilgın) Doğumlu Hemşehrim Zülfü Livaneli. Yazar, müzisyen, siyasetçi...
Aslında kitap kapağında veya belleklerde her ne kadar "Merhamet, Zulmün Merhemi Olamaz" yazsa da beni derinden etkileyen en güzel cümle '' Ben Bir İnsandım'' kelimeleriydi. Yaşamayı hak eden bir insan... Bu güzel insanın doğup büyüdüğü bir yer de güzel olurdu tabii. Tarih boyunca farklı dinlere, insanlara, kültürlere ev sahipliği yapmış bir şehir: Mardin. Tozu, toprağı, insanı, yemekleri güzel Mardin şehri.
Yıl 2016. Mardinli Hüseyin, çocukluğunda az tozunu yutmadığı memleketinde yaşı kemale ermiş, iyilik timsali bedeniyle ailesiyle yaşamını sürdürür. Kalbi güzel Hüseyin, merhamet duygusunu Suriyeli mültecilere de aşılamaktan geri kalmaz. Bir gün yaptığı yardımlarla karşılaştığı mülteci bir kıza aşık olur, evine getirmeye kalkar fakat ailesi kabul etmez. Çünkü bu kız Ezidi'dir. Müslüman Hüseyin, Yezidi (Ezidi) Meleknaz. İki kalp, iki aşık. Kör bir bebeği olan Meleknaz ve Hüseyin'in körlük derecesinde bir aşkı. Ve bu aşka düşman kötü zihniyetli olan Işid belası. Hüseyin'i ve sevgisini ölümle tehdit eden bir zihniyet. Eserde; bu durumu, bu vahameti, Hüseyin şöyle özetliyor ve haykırıyordu: '' Beni tekrar alıp karnına soksan bile kurtaramazsın artık Anne''.
Eser; Ezidi insanların -aslında Yezidi değil Ezidi imiş- yaşadığı sıkıntıları ve bu durumun inançlarından dolayı kaynaklandığını, tarih boyunca hep ezilmiş, bir kenara atılmış olduklarını anlatıyor. Özellikle Ezidi kadınların çekmiş oldukları çileler meğer ne kadar kötüymüş, ne kadar dayanılmazmış! Eserdeki İbrahim diyordu ya '' Ben şu anda bu duyguları aklımdan geçirirken Irak, Suriye dağlarında bir çocuk açlıktan ölüyor, bir kadın tecavüze uğruyor.'' Ben de bu incelememi yazarken diyorum ki '' Ne olur artık çocuklar dağlarda ölmesin, kadınlar işkence görmesin!'' Ne diyordu Işid, fetvalarına bakın hele: Kız çocuğu 10 yaşından büyükse birleşme yapabilirsin, küçükse de kendini tatmin edebilirsin. Kızlar ikizse aynı anda yatağa giremezsiniz. Birini sen sahiplenirsin, ötekini arkadaşın. Afedersiniz. Nasıl bir düşünce yapısı bu? Hangi din, hangi insanlık bu durumu normal görür? Kitabın sonlarına doğru ise kendisini ve arkadaşlarını köle gibi satın alan adama, Ezidi bir kadın öyle cevap verir ki, çok şahane, çok duygusal, çok zekice...
Okuduğum bu kitapta bazı bilgiler edindim: Yöresel kelimelerden; mırra'nın acı bir kahve, meftune'nin patlıcan ve kuzu eti ile yapılan bir yemek olduğunu, Ezidiler konusuna gelince ise de Kerbela- Hz. Hüseyin- Yezid mevzusu ile hiçbir bağlantısının olmadığını öğreniyorum. Ayrıca Ezidi insanları, marul ve koyu mavi renkten uzak duruyorlar. Şeytana tapınan insanlar olarak bildiğimiz veya öyle ilişkilendirdiğimiz bir konunun aslında tamamen tersi olduğu, sadece bir melek olan Melek Tavus'a inandıklarını görüyoruz. En eski bir inancın sahipleri olan Ezidiler, şiir ve söz dünyasında da çok etkililer. Kutsal bir kitapları yok, sadece hafızalarında yazılı büyülü sözlerle inançlarını sürdürüyorlar.
Son olarak sade, etkileyici, yormayan bir dil görüyorum. Sayfalar hızlı bir şekilde ilerliyor. Konu çemberinin dışına kesinlikle çıkılmıyor. Kadim şehri Mardin'den çok güzel kesitler sunan, gizemli bir inanca sahip insanlarla, bu insanlara olmadık zulümleri yapan vahşet timsali canavarların dünyasından, kadınların, Ezidi kadınlarının sanılanın aksine ne kadar da asil ve güçlü olduklarını betimledim. Saygılar...