Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bak Eva, ummak garip bir şeydir, bambaşka bir şeydir. İnsan bir sabah bir yol boyunca yürüyüp sevdiği kimseye o yolda rastlayacağını umabilir. Ona rastlar mı? Hayır. Neden rastlamaz? Çünkü sevilen kimse o sabah ya bir işle meşguldür, ya da bir başka yerdedir... Ben dağlarda yaşlı ve kör bir Lâpon’la tanıştım. Elli sekiz yaşından beri gözleri hiç görmüyordu, yetmişini aşmıştı. Ama o zaman geçtikçe daha iyi gördüğünü sanıyor, kendince görmesi düzenli bir biçimde iyileşiyordu. Bir terslik olmazsa birkaç yıl içinde güneşi görebileceğini umuyordu. Saçları henüz siyahtı, ama gözleri bembeyaz. Çadırında oturmuş tütün içerken, bana kör olmadan önce gördüğü çeşitli şeyleri anlatırdı. Diri ve sağlıklıydı; duyarlığı bir yana bırakmış, yıpranmamıştı; umudunu kaybetmemişti. Gideceğim zaman beni geçiriyor, bana çeşitli yönleri gösteriyordu. Şu taraf, güneş diyordu, şu taraf kuzey. Önce şu yönde yürü, aşağı dağa indin mi şu yöne sap! diyordu. En ufak yanlış yok, cevabını veriyordum. Lâpon sevinip gülüyor, “Bak!” diyordu. “Kırk, elli yıl önce ben bunları bilmezdim; demek ki şimdi o zamanlardakinden daha iyi görüyorum, zamanla daha da iyileşiyorum.” Sonra eğiliyor, çadırına giriyordu; yeryüzündeki yurduna, çadırına giriyordu. Yine eskisi gibi, birkaç yıl içinde güneşi mutlaka görebileceği umuduyla yine ateşin başına oturuyordu... Eva, umut dediğin pek tuhaf bir şey. Örneğin ben şimdi geziniyor, bu sabah yolda rastlayamadığım o kimseyi unutacağımı umuyorum.
Sayfa 120 - undefined
·
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.