Gönderi

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Oysa, ben ne acayip, ne korkunçtum. Bilakis… Ve buraya yabancılardan kaçıp geldim; yabancının cevrinden kaçıp geldim. Ta ki, kendi kanımdan, kendi canımdan bu küçük insan cemiyetinin içine karışayım, onunla haşır neşir olayım, onda kimsesizliğimi unutayım diye… Yolda, Mehmet Ali’ye durup durup şu sözleri tekrar ediyordum: Anan, benim anam; kardeşlerin benim kardeşlerim olacak. Bunu iyi bil. Ve Mehmet Ali hiç cevap vermeksizin yağız erkek çehresinin ortasındaki o çocuk tebessümü ile gülümsüyordu. O vakitten, bunun ne kadar imkansız olduğunu düşündüğü için midir ki, öyle susup gülümsüyordu? Kimbilir, kimbilir… Türk köylüsünün ruhu, durgun ve derin bir sudur. Bunun dibinde ne var? Yalçın bir kaya mı, balçık yığını mı, bir yumuşak kum tabakası mı? Keşfetmek mümkün değildir. Onlara hitap ettiğim vakit hiçbir şey anlamaz gibi bön bön yüzüme bakarlar. Sonra kendi aralarında bir şeyler mırıldanırlar.
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.