Karşıdan ihtiyar bir adam geliyor, yanından geçen geçkince de bir kadın görünüyor. İhtiyar, kadın geçerken yere tükürüyor, gözlerinde bir iştahla 'kart tavuk' dediğini duyuyorsunuz. Sevdiniz mi şimdi ilk bakışta? Ben de kadınları bayağılaştıran bir karakter olarak sevmemiştim. Ama tanırsanız seversiniz.
Adı Zorba... Hayatı, kadınları, yemeyi, dansı, müziği seven sözgelimi bedeninin söylediklerini dinleyen, her gördüğüne ilk kezmişçesine bir çocuk dikkati sunan ve 'Nedir bu sır?' diye soran, 'aklın biçim değiştirici girişimi' olmadan hayatını hissettikleri ile yönlendiren, özgürlük için gözünü karartmış, okumamış ama hepimizden bilge 65lik bir delikanlı. Bir yaşam kılavuzu.
Anlatıcı da içinde doğmayı bekleyen Buddha ile simgelediği nefsini yenerek bedensel zevklerinden kaçınması, 'kağıt faresi' olarak manevi doruklara ulaşmaya çalışması ve cevapları zihninde didinerek araması ile tam bir tezat karakter Zorba'ya.
İkisinin yolları bir linyit madeni kurmak için yola çıkarken kesişiyor ve Girit'te bir çok kültürün içiçe geçtiği ( Türkiye, Makedonya, Bulgaristan) bir yaşam kesitine tanık oluyoruz.
Zorba'nın Yunanca İngilizce karşılığı da 'Live each day'. Karakter için doğru seçim. Acaba bizdeki anlamda mı kullanıyorlar diye merak etmiştim, ortak kelime haznemizden dolayı Yunanlılarla.
Yine kitaptan bir alıntıyla sorayım, kitapların çoğu soruya cevap vermediği bilinciyle:
"Sen bir şey anlıyor musun? Ne diyor kitapların?"
"Elinin körünü diyor!"