Keşke bazen dibe kadar battığımız bazen de kendimizi paralayıp düze çıkmaya çalıştığımız günlerimiz masalların sonu gibi güzel bitseydi. Belki o zaman hayata karşı eşit olabilirdik. Ama hayata karşı sadece hayallerde eşitiz: O büyük renkli boşlukta… Tolstoy’un bir iki sayfalık masalları da ister istemez o renkli boşluğa itiyor bizi. Rüşvete izin vermeyen devlet adamları, güçsüzü ezmeyen insanlar, açın, fakirin halinden anlayanlar, hatasının farkında olanlar, kibrinde boğulmayanlar, başkasının karısına kocasına göz dikmeyenler, hırsızda hiç mi hata yok canım sözünü unutmayanlar, başkalarının sözüne kendi sözünden daha çok takılmayanlar, mevkiine uygun davrananlar, hak adalet kelimelerinin tam karşılığını akıllarına kazıyan yargıçlar… İyileri, gerçek iyileri düşünmek gerçekten çok renkli bir boşluk değil mi sizce? Diyebilirsiniz hayatta hiç mi iyi şeyler yok. Ben söylemiyorum bunları, Tolstoy söyletiyor bana. Var ama olan şeylere artık iyi mi kötü mü diye bakılmıyor, bana faydası ne ki bunun diye bakılıyor. İşte bu yüzden bu masallar o güzel insanların güzel atlara binip gitmeden önceki hallerine, o güzel zamanlara, belki de sadece masallarda olan o zamanlara renkli bir yolculuk yaptırıyor. Ne diyordu yazar “İnsanın olduğu yerde sadece masallarda güzel şeyler oluyor. Gerçek hayat iyi insanlar için tam bir cehennem; güzel şeylerin olacağına inanıp eksiliyorlar. Kötü insanlar ise fırsatını buldukça egemenliklerini güçlendiriyorlar. Şimdiye kadar hiçbir yerde söylemedim. İyi insanlar eksilseler de bir gün mutlaka kazanacaklar.” Ya da ben demiş olabilirim bunu. Bir sözü birden fazla insanın söylemesi lazım gelirmiş… En az 3 4 kitap daha masallarla iç içe olacağım. O büyük renkli boşlukta. Bu yazı da birazcık kalsın burada. Sevgiyle…