Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

399 syf.
8/10 puan verdi
Zamandan bahseden, zamanın değişkenliğinden söz eden, zaman felsefesinden söz eden büyük bir kitap. Elbette yalnızca zamandan bahsetmiyor. Bazı ideolojilerden de söz ediyor, bu ideolojileri de bir karakterde vücut buldurarak bize sesini duyuruyor. Karakterleri tek tek ele alır mıyım bilmiyorum fakat öncelikle zaman mefhumundan söz etmek istiyorum. Aristo mantığından da söz edeceğim fakat bu mantıktan söz ettiğini ufacık bi çıtlattığı bir alıntıyla başlayayım: " Bu kahvede neler konuşulmazdı?Tarih, Bergson felsefesi, Aristo mantığı, Yunan şiiri, psikanaliz, ispritizma, alelade dedikodu, çıplak hikaye, korkunç veya meraklı macera, günlük siyasi hadise, birbiriyle sarmaş dolaş biri öbürünü bırakarak, çok yüklü, beraberinde her rast geldiğini taşıyan bir bahar seli gibi kabarık bu konuşmada beyhude..." diye devam eden bir pasaj vardı eserde. Sayfasını yazmadığım için kitaba geri dönüp baktığımda hemen bulamadım. Evet, bu kitapta, bu kahvede konuşulan Aristo mantığından söz edilmişti, o açık. Aristo mantığında zaman'ı konuşalım öyleyse. Aristo'nun zaman kavramına bakışını bundan heralde bir 4 yıl evvel okumuştum. Hala şu aklımdan çıkmaz: " Hiçbir şey olmasaydı zamandan söz edemeyecektik. Geçmiş zaman olmayacaktı. Haliyle şimdi de olmayacaktı. Gelecekten de söz edemeyecektik." minvalinde bir şeyler söylüyordu. Töz kavramına doğru bir giriş için böyle güzel bir giriş seçmişti bence. Tabii Aristo buna töz demez. Töz daha başka bir şey. O zamanla birlikte var olmayı da irdeliyordu. Varlık, zamandan bağımsız olamaz. Zaman da varlık olmadan söz edilebilir bir şey olamaz. Öyleyse nasıl var olmuştur? sorusunu irdeliyordu. Ahmet Hamdi Tanpınar buna şu sözüyle katıldığını ifade ediyor, belki katılmıyor da kendi gözüyle bir açıklama getiriyordur. O sözü, saat ustası Nuri Efendi'nin, Halit Ayarcı'nın ifadesiyle Feylosof Nuri Efendi'nin ağzından iletiyor. "Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır. bu da gösterir ki zaman ve mekan insanla mümkündür." Bu eserde Tanzimat'ın sonlarından Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar güzel bir geçiş tasvirini okuyoruz. Abdülhamit'in dönemini çok kasvetli, yaşam sevincinden uzak bir dönem olarak ifade eder. Hatta toplumdaki, etrafındaki herkes için böyle bir tanımlamada bulunur. O sıralar herkes bedbahttır. Eser, herkesin tahmin ettiği gibi modern zaman eleştirisi yapıyor. Modern zamanda var olan çarpıklığı ifade ediyor. Hatta modern zaman diyalektiği desek daha doğru. Halit Ayarcı bu çarpıklığın baş kahramanı. Hayri İrdal bu çarpıklığın jurnalcisi. O dışarıdan masumane bu fikirleri duyan, işiten, tartan, otomatlaşmamış biri. Sahici bir insan yani. Halit Ayarcı'nın tabiriyle " canlı bir insan". Modern zaman eleştirisini herkes fark ediyor o yüzden burdan çok söz etmeye gerek yok ama "bazı kurumların boşunalığı" üstüne konuşmak gerekiyor gibi geliyor. Eserin adını aldığı " saatleri ayarlama enstitüsü" baştan beri Hayri İrdal'ın dediği gibi " Ne diye var Halit Bey?" bir numara çevriliyor ve ordan saati öğrenebiliyorken neden böyle bir kurum var? Halit Ayarcı türlü alicengiz oyunları ve laf cambazlığıyla birlikte bir şekilde var olması gerektiğine olan inancını ifade ediyor ama kesinlikle akla yatkın bir sebep bile bulamıyordu. Artık zamanla perişanlığın ve sefaletin içinde olduğu bu zaman diliminde Hayri İrdal bu kurumun içinde kendisine bağlanan maaşı bırakamadığı için inanmadığı bu iş için hem harap oluyor hem de Halit Ayarcı'nın ısrarlarıyla inanmaya mecbur oluyordu. Teftişe gelen adamlar da bu kurum için daha fazla büro daha fazla insan çalışması gerektiğini daha yeni ve geniş binalarda bu "ehemmiyetli" işin devam etmesi gerektiğini söylüyordu. "İlan edilerek bu mükemmel işi duyurmak" gerektiğine inanıyorlardı. Hakikaten bir işlevi olmayan bu kurumda " örgü ören katipler, dedikodu yapan adamlar, maaşını tıkır tıkır gelmesini bekleyen memurlar" vardı. Eserde kahve yapan kapıcı şöyle diyordu: " Hayri Bey, ben de talihime şaşırıyorum. Öldüm de cennete mi geldim? Piyango vurdu resmen talihime Hayri Bey" Hiçbir iş yapılmıyor ve Hayri bey de bunun farkındaydı ama " Ne işimiz var? yaptığım tuttuğumuz bir iş değildir buna inancım yok" dese de Halit Ayarcı'nın türlü dümen laflarıyla mükemmel bir inanca sahip olmuştu en sonunda. Kapitalizm eleştirisi, kurumların kendi işlerine olmayan saygısı, bazı kurumların boşunalığı falan hakikaten çok yerinde eleştiriliyor ve kapitalizm vurgusu yapılıyor. " Sae şimdiye kadar vaat ettiğ her şeyi yaptı diyordu. Vakıa, şehrin saatleri, ne de hususi saatler hala gereği gbii muntazam işlemiyor. Fakat insanlarımız sık sık saate bakmaya ve vakti ölçmeye alıştılar, köylerimize tamamıyla saati sokmadıksa bile saat zevkini soktuk. Bugün bir milyon köylü çocuğunun kolunda bizim sattığımız oyuncak saatler var! Bu demektir ki büyüdükleri zaman saatleme bankamızın gösterdiği kolaylıklar sayesinde hepsi birer saat sahibi olacak. Hiçbir faydası olmasa başları sıkıştığı zaman rehine verebilecekleri veya satabilecekleri az çok para eder bir malları bulunacak demektir. Saat süsünü kadınlarda bilezik şeklinden çıkarttık. Alelumum mücevher süslere tatbik ettik. Bilhassa bizim icadımız olan saatli jartiyerler bütün dünyada rağbet kazandı. Bu jartiyer taşıyan binlerce hanım var. Dünyanın en zarif hareketiyle yolda eteklerini kaldırıp saatlerine bakıyorlar..." Kurumun kesinlikle ilgisinin olmaması gereken noktada yaptıkları ticari kurnazlıklar, kurumun kendi işini yapmak haricinde ( ki bir işi yoktur) birçok noktaya gereksiz temasları da eleştirinin, kapitalizm ağında da bir eleştirisidir. Kapitalizmin en büyük eleştirisi Hamdi Tanpınar'ın Hayri İrdal'ı tasvirinde vücut bulur. Parası olmayan sefil, üstü başı giyimi tuhaf biridir Hayri İrdal. Yani kapitalizmin insanı nasıl delik deşik ettiğini anlatan güzel bir tasvirdir.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Saatleri Ayarlama EnstitüsüAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 202341,5bin okunma
··
106 görüntüleme
Mustafa Diyar okurunun profil resmi
Hayranlıkla okudum. Tırnak içindeki alıntı cümlelerden de piyasa oluşturmaya gerekli olan her şeyden bahsetmiş. Piyasa oluşturulurken millet bedava rahatın geldiğine şükredip kaynağını araştırmaz. Aristo mantığı ile ilgili zaman anlayışından bahsetmiştiniz. Onun zaman anlayışında ilk feleğin yaratılmasıyla başlar. Bunun güzel ifadesi Farabi 'de kendini bulur. İmam Gazali de bu yönden onları eleştirir. Yanı ilk felek yaratılana kadar yaratıcı ne yapıyordu? Çünkü onun yaratması da sıfatlarının tecellisi olacağı için feleğin yaratılmasından önce boş beklemek bir noksanlıktır. Bu yüzden kendisi bu Sudur Teorisini kabul etmez. Hudus Teorisi ile açıklar. Yani Vacibul Vucud İlk yarattığı ile zaman başlar. Ve yarattıkları hadistir der. Eğer böyle olmaz ise başka bir deyişle yaratılan zamana tabi olmaz ise yaratıklar da yaratılan gibi kadim olur. Bunun sonucunda kadimul kudema olur. Bu da Vacibul Vücuda bir noksanlıktır. Farabi ve diğer Sudur Teorisi'ni kabul edenler ise bu durumun böyle olmadığını bilakis yaratan ile yaratılanın arasında zat bakımından öncelik ve sonraki olduğunu ifade eder. Bu da zaman dışıdır. Nasış ki yüzüklü bir parmağımızı oynattığımız zaman asıl oynayan parmak ise bu durum da öyle bir durumdur. Nitekim parmak yüzükten önce oynar fakat zaman bakımımdan aynıdır. Bu da Vacibul Vücud ile İlk Akıl arasındaki münasebetin temsilî bir örneğidir. Neyse bu konular bitmez. İncelemeniz harikaydı. 👍
Bu yorum görüntülenemiyor
Maysa okurunun profil resmi
Bir tane incelemenizi okudum ve kopamadim hepsini bir solukta okudum ve bitti baska yokmu diye baka kaldim yureginize saglik
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.