Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

84 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Rus yazarlarının en sevdiğim yanıdır gerçekçi olmaları. Öyle gerçekçiler ki olaylarına ve karakterlerine günümüzde dahi rast gelme imkânımız çok yüksektir. Bulgakov da biraz Gogol’un izinden gitmiş gibi geldi bana. Neden Gogol anlatsana biraz? Dedim kendi kendime. Gogol’un karakterleri hayatın, bürokrasinin ve kendini önemli addeden insanların dayatmalarına karşı tek başına mücadele edemezler. Mücadele edemediği gibi bunun altında ezilirler de. Şeytani adlı eserimizde mücadele eden kahramanımızın çabası da bu minvaldedir. Sürekli bir çaresizlik içinde çıkış yolu arayışı vardır ama ne çare! Gogol gibi kendini önemli addedenlerin cakasını palto gibi basit bir eşya ile bozuyor mu? İsterseniz bu sorunun cevabını okuduktan sonra siz karar verin. Ben ise bundan sonraki hikâyemi Bulgakov'a ithaf ediyorum. Dileyen okuyabilir. Bilinçaltının Şeytani Oyunu Yüreğindeki anlamsız duygu yoğunluğuyla yatakta doğruldu. Rüzgâr, tahtakurularının istilaya uğrattığı ahşap pencereden ıslık çalarak ve sinsice içeriye sokuluyordu. Handiyse pencere açık olsa içerde ne varsa dışarı atacakmışçasına da nedensiz öfkeliydi. Sırtındaki atleti eliyle yokladı ve inanılmaz terlemiş olduğunu fark etti. Diğer yandan kalbi, bir ordunun hücum emri almış davulcularının tokmağıyla vuruluyormuşçasına güm güm atıyordu. Derin nefes almaya, ardından sakinleşmeye çalıştı. Ansızın bir siluet, zihninde şimşek çakması edasında göründü ve kayboldu. Banyoya üstündeki gecelikle atleti çıkartarak yarı çıplak vaziyette vardı. Musluğu açtı ve bir süre sıcak suyun gelmesini beklemeye koyuldu. Aynada kendini aradı. Gözlüğü olmadığından net olmayan görüntüsü onu hoşnut olmayan bir yüz ifadesiyle karşıladı. Aynadaki görüntüsüne cevap gelecekmişçesine umursamaz; “neydi şimdi bu?” diye sordu. Aynada ilkin, eski bir okul olduğu izlenimi uyandıran aşınmış parkeler, boyası kalkmış duvarlar, tozlanmış iki adet kanepe, çay koymak için parkeden mi yoksa ayaklarındaki ölçütsüzlükten midir anlaşılmayan, sürekli sallanan bir masa ve gazete kâğıtlarının sıkıştırılmasıyla kapatılmış pencerelerin olduğu bir bekleme salonu gözüktü. Ardından birilerinin oradan gelip geçmesiyle görüntü hareketlenmeye hemen ardından da bu görüntünün; kendini de harekete dahil etmeye başladığını fark etti. Bir süre ne yapacağını bilemedi. İki haftadır devam eden baş dönmeleri şimdilik onu rahat bırakmış gibi gözüküyordu. Ayağa kalktı birkaç adım attı, döndü oturdu, kalktı tekrar oturdu… Neden sonra keskin bir eter kokusu vuku buldu köhne salonun orta yerinde öyle ki tozun rahatsız ediciliğinin artık esamesi okunmaz olmuştu. Hiç duymadığı tuhaf bir zil sesi salondaki tekdüzeliği sonlandırdı. Çocuklar bağrış çağrış sınıflarından çıktılar ve adeta merdivenlerden kayarak bahçeye vardılar. Az zaman sonra sesler uzaklaştı ve neredeyse yok oldu. Gevşek parkenin üzerindeki bacağını, hızlı ve ritimli bir vaziyette sallayarak tedirginliğini geçirmeye çalıştı ama olmadı. Gözü bir sınıfın kapısına odaklandı kaldı. En nihayetinde beklediği an geldi. Bayan D. bir elinde sınıf defteri diğer elinde çantasıyla mağrur, sınıfın kapısında belirdi. Kalbi duracak gibiydi çünkü aşık olduğu kadındı bu. Bayan D. dalgalı saçları, uzun küpeleri, kömür gibi gözleri ve sürekli gülümsüyormuş hissi veren dudakları ile her zamanki gibi alımlıydı. Gözlerini bir an olsun Bayan D.’den ayırmadı. Bayan D.’nin kendisine doğru yaklaştığını fark etti ve kısa zaman sonra yanına oturuverdi. Çantayı ve defteri, sallanan masanın üstüne koymasını ve kendisine dönmesini tüm varlığıyla takip etti. Elleriyle ellerini kavradı. Acı mı çekiyordu yoksa gerçekten mutlu muydu ayırdımına varmadı. Ona, onu ne kadar çok sevdiğini söyledi. O ise sadece susuyor kızgınlık pişmanlık arası bir bakışla ona bakıyordu. Birbirlerinin gözlerinde hiç gerçekleşmeyecek olan geleceklerini gördüler. Gözlerini Bayan D.’nin ellerine nişanladı ve Bayan D’nin yüzüğünü son anda fark etti ve ona “sen evlisin bunu biliyorsun değil mi?” demeye kalmadı sarıldılar ve ne kadar zaman öylece kaldılar bilinmez. Sonraları yalnızca sarsıla sarsıla ağladığını anımsadı. Eter kokusu şiddetini daha da arttırdı ve bir anlamda eter, kendisine gelmesine yardımcı oldu. Hayır, kimseyle konuştuğu yoktu. Sarıldığı kimsede. Kaldı ki burası bir hastanenin bekleme salonuydu. Durmaksızın salladığı ayağının altındaki parke gıcırdamaya devam ederken sürekli bakadurduğu kapı açıldı ve beyaz önlüklü bir adam üzüntülü yüz ifadesiyle uzaktan kendisini karşıladı ve tek bir kelime etmeden sadece başını iki yana sallamakla yetindi. Musluktan akan suyun ısınmasıyla ayna buğulandı ve aynadaki hareket hızla yavaşladı, bir zaman sonra durdu hemen ardında da görüntü yok oldu. Geriye miyop gözlerinin güven vermeyen bozuk algısıyla kendini bir kez daha zar zor seçebildi. Aklına bir şey düşmüşçesine hızla yüzünü yıkadı, giyindi, arabanın anahtarlarını aldı ve bahçeye koşar adım vardı. Siteyşın kasa arabasının bagajını açtı, kilerden omuzladığı kazma ve küreği gelişi güzel yerleştirdi. Araba ilkin çalışmak istemedi ve tekledi. Birkaç denemenin ardından motor bağırarak çalışmaya başladı. Dörtlülerin yanmasıyla hafiften çiseleyen yağmur ve sis; açık seçik belli olmaya başladı. Arka tekerleklerin patinajıyla evden ayrılarak yola koyuldu. İki saatin ardından şehirden ayrılmış, E. Kasabasına ancak varabilmişti. Yol aldığı bu ıssız istikametin kilisenin karşısındaki mezarlığa vardığını adı gibi biliyordu. Bayan D. iyi bir Hristiyandı ve arzu ettiği gibi E. Kilisesi mezarlığında uyumaya hakkı vardı. Arabanın kapısını çarparak indi. Ara ara kurt ulumasına ve hiç dinmeyen çekirge seslerine E. Kilisesinin çanı eşlik ediyordu. Kazma ve küreği omuzlayıp yürürken ayağındaki botların çıkardığı ses de diğer seslere karıştı lakin o uyumla araziye yayılan besteyi asla bozmadı. RIP Bayan D. 1991-2015 Yazılı mezar taşını buldu ve elindeki kazma ile başladı kazmaya. Bir süre sonra yeterli derinliği bulduğunu hissetti, kazmayı gelişi güzel kenara attı. Elleriyle daha önceden bıraktığı kitabı aradı. Buldu da. Paltosundan Bulgakov’un “Şeytani” kitabını çıkardı ve eskisiyle yer değiştirdi. Kürekle kazdığı çukuru tekrardan kapadı. Son olarak toprağı öptü ve oradan ayrıldı.
Şeytani
ŞeytaniMihail Bulgakov · Encore Yayınları · 20141,192 okunma
··
197 görüntüleme
NigRa okurunun profil resmi
Bulgakov, Gogol'a hayran fakat Palto'sundan değil Burun'undan çıkmış. :)
Rabia okurunun profil resmi
Vay be, demek istiyorum. Vay be! Kafam çok karıştı aslında, dürüst olmak gerekirse kitaba dair somut hiçbir şey canlandıramadım kafamda ama tarif edemediğim bir şekilde incelemen ve hikayen etkiledi Anıl abi, özellikle betimlemelerini övmeden geçersem ayıp etmişim gibi hissederdim :) Ellerine sağlık.
Anıl okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Rabia beğenmene sevindim.:)
Anıl okurunun profil resmi
Ne anladın bilmiyorum ama kurgu bir hikaye bu.:)
Ebru Ince okurunun profil resmi
Mezarlık bölümü özellikle. .müthiş
Bu yorum görüntülenemiyor
Anıl okurunun profil resmi
Gogol bir şekilde büyük etki etmiş büyük yazarlara. :)
Rahime okurunun profil resmi
Gemi olsaymışsın şayet, yükünün ağırlığı değil limanın vefasızlığı batırırmış seni. :))
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.