Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

378 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Sinema veya televizyona uyarlanan eserlerini saymazsak, Orhan Kemal ile gerçek anlamda bir tanışma oldu bu kitap... Genelde bunu dedikten sonra 'Orhan Kemal'le geç kalmış bir tanışmaydı' şeklinde bir mahcubiyet cümlesi kurmam beklenebilir ama ben iyi ki de bu kitaplar bu yaşlarıma denk gelmiş diye büyük bir memnuniyet duyuyorum açıkçası. Zaten Klasik Türk Edebiyatı ile ilgili kitaplar genelde ortaokul, lise yıllarında Türkçe öğretmenleri tarafından zorla okutulur ve o yıllarda bir defa okununca sanki bu kitaplar gençlik kitaplarıymış gibi bir daha el sürülmez... Pek çoğumuz düşüyoruz bu yanlışa... Ne zaman Orhan Kemal, Reşat Nuri, Peyami Safa gibi büyük yazarlardan bir bahis açılsa hemen arkasından 'ben onu lisede okumuştum ama aklımda hiçbir şey kalmamış' gibi cümlelerle karşılaşıyorum. Bu yazarlar lisede okunmasın gibi bir anlam çıksın istemem ama Klasik Türk Edebiyatı'nın lise yıllarına sıkıştırılmasını da doğru bulmuyorum kendi adıma... Neyse ki, Kürk Mantolu Madonna sayesinde kendi edebiyatımızı, kendi yazarlarımızı yeniden keşfetmeye başladık ki, bu durum zamanla edebiyatımızın her yaşta, her dönemde daha geniş bir kitle tarafından sahiplenileceği yönünde iyimser bir tablo ortaya koyuyor. Eskici ve Oğulları, İkinci Dünya Savaşı'nın etkilerinin yavaş yavaş silinip de Amerikan kapitalizminin dünyaya iyiden iyiye el atmaya başladığı dönemi ve bu dönemin ülkemizdeki ekonomik etkilerini, bir ayakkabı tamircisi ve ailesinin yaşadıkları üzerinden, toplumsal gerçekçi bir bakış altında başarılı bir şekilde ortaya koyan bir kitap... Koca bir ömrü ayakkabı tamirciliği ile geçiren, rızkını bu zanaat üzerinden kazanan Topal Eskici'nin işleri, 'MAKİNELEŞME'nin etkisiyle sekteye uğrar ve kazancı günden güne erimeye başlar. Tabii bu ekmek teknesinden beslenenler sadece kendisi ve karısı değildir. Aile genişlemiş, çocuklar ve torunlar da eklenmiştir... Daralan gelir tüm aileyi geçindirmeye yetmez. Ekonomik sorunlar, aile içi sorunları da beraberinde getirir. Herkes daha öfkeli, daha tahammülsüz olmuştur. Kalpler daha kolay kırılmaya, ağza alınmayacak laflar da yavaş yavaş ağza alınmaya başlamıştır... Ailenin önünde artık çok fazla seçenek kalmaz. Eldeki seçenekler de açıkçası çok cezbedici seçenekler değildir... Yine de ortak bir karar alınır ve zor bir yola çıkılır... Kitabı kısaca bu şekilde özetleyebiliriz. Bundan sonrasını kitabı okumak isteyenlere bırakıyor ve ufak ufak sözü günümüze, kendi dünyamızın eskicilerine getirmek istiyorum... ****************************** Bugün televizyon karşısında kahvemizi yudumlarken nostaljik bir nazar ile seyrettiğimiz 'nesli tükenen meslekler, yok olan zanaatler' temalı belgesellerin, yakın bir zaman içinde baş rolünde oynayabileceğinizi hiç düşündünüz mü? Açıkçası böyle bir durum olursa benim için çok şaşırtıcı olmaz. Bunun için de geçerli sebeplerim var kendime göre... Sizinle de dilim döndüğünce paylaşmak isterim bu sebepleri... Buyrun o halde... Makineleşmenin bugünkü karşılığı DİJİTALLEŞMEDİR. Dijital dönüşüm adını verdiğimiz süreç günden güne pek çok sektör üzerinde etkisini göstermeye başladı bile... Buna yeni bir sanayi devrimi de diyebiliriz. Bu dönemde üretim anlayışı sil baştan değişiyor. Robotlar ve 3D yazıcılar sahneye çıktıkça insana olan ihtiyaç da aynı ölçüde azalıyor. Çünkü 3 boyutlu baskı teknolojisi kullanan yazıcılar, katmanlı bir yapı oluşturarak birçok hammadde katmanını üst üste koyabiliyor ve bunları birbirine ekleyerek dijital tasarımları fiziksel ürünlere dönüştürmeyi sağlıyor. Bu üretim modeli şimdiden milyarlarca dolarlık pazarların %20'sini ele geçirmiş durumda... Bu teknoloji, beraberinde 'mikro fabrikaları' getirecek. Yani, tasarım artık direkt olarak yazıcıda ürüne dönüştüğü için devasa üretim bantlarına ve tonla makineye ihtiyaç duyulmayacak... Şu an bu ve buna benzer gelişmeler bizim için biraz karmaşık görünse de artık hepsinin hayatın bir gerçeği olduğunu kabul etmek durumundayız... Konuyla bir dönem yakından ilgilendiğim için buna benzer sayısız örnek gösterebilirim. Ancak bu incelemeyi bir teknoloji makalesine çevirmek de istemem. Sadece şunu söyleyebilirim ki, gelecekte sınırlı sayıdaki 'geçerli meslekler', bilgisayar teknolojileri, yazılım ve programlama dilleri, tasarım ve benzeri alanlarda eğitim alabilen insanların meslekleri olacak. Buradan hareketle, son yıllarda uluslararası şirketler başta olmak üzere pek çok finans kuruluşu (Türkiye'de Garanti Bankası ve Finansbank'ı biliyorum) inanılmaz bütçeler ile 5-6 yaşındaki çocuklara ücretsiz kodlama eğitimi vermeye başladı. Eskiden özel kolejler 'çok iyi İngilizce eğitimi veriyoruz' diye rekabet ederken şimdi hepsi müfredatına kodlama dersleri koymaya başladı. Hangisinin internet sitesine girerseniz girin en tepede bu kodlama derslerinden bahsedildiğini göreceksiniz. Hadi son bir örnek de tıp sektöründen verelim. Çünkü 'çocuğum inşallah doktor olsun' diye her gün el açıp dua eden anne-babaların sayısı az değil... General Electric (GE) başta olmak üzere pek çok teknoloji şirketi, bu alanda da inanılmaz yenilikler getirmeye hazırlanıyorlar. GE'nin geliştirdiği ameliyat yapan robotun videosunu kendi gözlerimle seyrettim:) Bir kadavra üzerinde yapılan ameliyatta robot, baya kadavranın ameliyat edilecek bölgesini kesti, yapılması gereken işlemi yaptı ve sonra bir güzel dikti o bölgeyi. Ve tüm bu operasyonu SIFIR HATA ile tamamladı. Bu robotların test süreci devam ediyor. Ancak hastanelerde görev almaya başlayacakları gün, çok uzak bir gelecekte olmasa gerek. Belki bundan on yıl sonra doktorlar da ameliyat masasında değil, ameliyatı yapacak robotu kontrol edecekleri bilgisayarın başında olacaklar... Kısacası kodlama dili, yakın bir zamanda tüm dünyanın, hayatın ortak dili haline gelecek... Örnekleri elimden geldiğince büyük sektörlerden vermeye gayret ettim ki, hal böyleyse, küçük sektörleri konuşmaya bile değmez deyip işin içinden rahatça çıkabileyim:) Yani artık kağıt gazetelerin yerini dijital gazetelerin, televizyon kanallarının yerini Netflix benzeri dijital kanalların alacağını, o kanallarda yayınlanacak dizilerde oynayacak oyuncuların da %70'nin gerçek değil, sanal oyuncular olacağını falan uzun uzun yazmaya gerek yok sanırım... ****************************** Kısacası hayat böylesine baş döndürücü bir hızla akmaya devam ettiği sürece, bizler de topal eskicinin nefesini ensemizde hissetmeye devam edeceğiz. Teknolojik gelişmelere her zaman olumlu bir gözle yaklaştık, bu gelişmelerin her zaman hayatımızı daha da kolaylaştırmak için olduğuna kolayca ikna olduk. Buna karşın teknolojinin, üretimde insana olan ihtiyacı neredeyse sıfıra indirmekte olduğunu görmezden gelmeye devam ediyoruz. Bir makinenin ayakkabı tezgahını yıkabileceğine inanıyor ama başka bir makinenin de gelip bizi oturduğumuz Bürosit koltuktan yıkabileceğine nedense inanmak istemiyoruz. Belki de bu bizim başımıza gelene kadar bizim çoktan emeklilik yaşımızın geleceğini falan düşünüyoruz... Oysa topal eskici de dükkana kepenk vurup yollara düştüğünde 65 yaşındaydı... Belki de bir Ege kasabasına yerleşip bahçesinde domates yetiştirmeyi düşünüyordu o da herkes gibi... Ancak evdeki hesap maalesef çarşıya uymadı. Siz siz olun hesabınızı iyi yapın... Yok olan zenaatler belgeselini seyrederken de acı kahvenizi ve soğuk suyunuzu sehpanızdan eksik etmeyin... Herkese keyifli okumalar dilerim...
Eskici ve Oğulları
Eskici ve OğullarıOrhan Kemal · Everest Yayınları · 20216,6bin okunma
··
1.621 görüntüleme
Elif okurunun profil resmi
Zamanın ötesini gören ve bunu geçmişten koparmadan şimdi ile dile getiren yazar Orhan Kemal aslında çoğumuzun farkına vardığı sosyolojik tahlillerde bulunmuş insanın durdurulamaz ilerleyişinin hesaba katılması gereken önemli bir ayrıntı olduğuna dikkat çekmiştir. Ben olayı çok daha farklı olarak değerlendiriyorum aslında. Hızlı bir şekilde tüketim toplumuna dönüşen insanlar dijital anlamda ilerledikçe yanlızlaşmakta, bizatihi insanın yoksunluğunu çekmektedirler. Teknolojik olarak hangi seviyeye gelirse gelsin insanın arayış içinde olacağı ve eksikliğini gideremeyeceği tek şey "değer" olacaktır. Toplumda "eskiyen" aslında insan emeğidir, insana dair "değerlerdir" diye yorumluyorum ben dijitalleşmeyi. Her şeye daha kolay ulaştığımız bu zamanda makinelerin ürettiği ürünler "ucuz" fiyatları ile her zaman kendisine bir alıcı bulabilirken, şimdilerde kıymet biçilemeyen "el yapımı", sanırım ifade ettiğiniz teknolojinin gelişmesiyle daha da bir önem kazanacak bana göre. İnsanın en büyük trajedisi hükmedemediği teknoloji ile hayatının sınırlarını zorlarken diğer taraftan yokluğunu yaşamakta zorlandığı hatta yaşayamadığı insani değerleridir. Ne olursa olsun insanın göbek bağı geçmişten koparılamaz. Her şeyi bir gün robotların yapma ihtimali olsa dahi. İnsanoğlu hangi çağda olursa olsun "insani" olandan asla vazgeçemeyecektir hatta insan emeğine verilen değer daha da artacaktır kanaatimce. İncelemeniz için çok teşekkürler. Kaleminize sağlık.
Necip G. okurunun profil resmi
Elif Hanım çok teşekkürler öncelikle... Önemli tespitlerde bulunmuşsunuz... Ben de pek çoğuna katılıyorum... Söylediklerinizi/öngörülerinizi test etmek için aslında geleceği beklememize bile gerek yok. Çünkü günümüzde de bu dönüşüm başlamış durumda. Evet robotlar dünyayı henüz ele geçirmiş değil ama günümüzde de pek çok alanda fragmanları seyretmeye başladık diyebiliriz:) Bu noktadan bakınca, belirttiğiniz gibi şu an tam anlamıyla bir tüketim toplumuyuz. Bunun insani değerler üzerindeki tahribatını da net bir şekilde görüyoruz... Ancak sizin yorumunuzda belirttiğiniz "İnsanoğlu hangi çağda olursa olsun "insani" olandan asla vazgeçemeyecektir" cümlesinin bugünkü karşılığını bulmakta ben biraz zorlanıyorum... Hatta tam tersi insanın 'insani' olandan çok kolay vazgeçtiğini gözlemliyorum... Tabii ki bir genelleme yapmak doğru değil... Bu gidişata karşı duran, insanı, değerleri, emeği elinden geldiğince korumaya çalışan insanlar da var... Ancak kendisine dayatılanı bu kadar büyük bir hevesle kucaklayan insanlar sayıca fazla görünmekte. O yüzden ben açıkçası insanlara çok fazla güvenemediğim için belli ölçüde bir kaygı duyuyorum. Ancak umarım insanlık bu 'yok edici, tüketici' hayata karşı bir duruş koymayı başarır. Katkınız için tekrar çok teşekkür ederim... Saygılarımla...
1 sonraki yanıtı göster
Lightmorelight okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme, yeni bilgiler ve gelişmelerin anlatıldığı güzel bir yazı, Gerçekten ifade kabiliyetim yetersiz lakin yazımızdan hissettiğim insanları biraz strese sokan hafif karamsarlık kokan bi yan var, işte bu noktada da söylemek istediklerim var, gördüğüm şu ki insanoğlu için hep yeni dekor var sahne olmakta ama oyuncu insanoğlu ve yine gördüğüm şuki maddi gelişmeler insanı rahata, konfora ulastirmakta, açlık vb ana ihtiyaçlar azalmakta lakin konforlu ortam ile insanlar zorluk olmadığı için duygusal değişiklikler yasayamamakta bu konuda gelişme zorlanmakta ego artmakta gibi Neyse pat diye bitireyim, iyi ve mutlu, ia her ortamda iyi ve mutlu olur, kendine göre bi şekil alır.
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim katkınız için. Tespitlerinize katılıyorum. Evet yazıda karamsar bir hava var. Çünkü yaşanan gelişmeler maalesef bizim kontrolümüzde değil. Birileri hayatı yeniden dizayn ediyor ve biz de kaygıyla yeni rolümüzün ne olacağını merak ediyoruz. Belki de bu kontrolsüzlük bu karamsarlığı doğuruyor. Teknolojik gelişmelerin yarattığı duygusal boşluk tespitiniz de çok önemli. Ancak henüz filmin başındayız. Hala geçmişten getirdiğimiz şeyler var hayatımızda. Bunlar önceden kuşaktan kuşağa değişir, azalırdı. Şimdi ise bu değişim yıldan yıla oluyor. Bunun insan üzerinde bir etkisinin olması kaçınılmaz... Saygılarımla...
Erdinç BİGE okurunun profil resmi
Necip Bey, güzel bir konuya temas etmişsiniz. (Güzelliklerinin yanı sıra zararları da yadsınamayan teknoloji özellikle çocuklarımız için ciddi tehlikeler arz ediyor.) Ayrıca uzun zamandır okumak istediğim bu eseri listeme ekliyorum. Saygılar...
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Erdinç hocam, ben büyük bir keyifle okudum romanı, size de şimdiden keyifli okumalar dilerim...
Lightmorelight okurunun profil resmi
Propaganda bana göre anlamı negatif bi kelime ancak burda yazacaklarım propaganda olarak anlaşılabilir ama bence değil, maddi bi beklentim yok, her hangi bir siyasi yönlendirme vb de yok, öyleyse yazacağım, ia öyledir, hakkın tavsiyesi, Öncelikle materyalist felsefeden beslenen ve etkilenen sosyalist yazarların ve aslında kitapların bir çoğunun, kötü veya iyi demiyorum, yaptığı örneğin 10 yıllık bi zaman diliminde yaşanmış 10 kötü olayı pes pese sıralayıp kendi düşüncelerini desteklemek, Ama hayat öylemi, bence değil, esen rüzgarın teninizde bıraktığı his, çocuğunuza sarildiginizda hissettiğiniz sıcaklık, ipek gibi bi ten, kalpte oluşan sevgi şefkat vb vb, her saniye, belki an ayrı duygular hisler, güzellikler, zorluklar, iç çatışmalar, karar alma süreci Örneğin gökyüzü ve güneş sadece elimizden alınsa sadece bir kere gormek için neler verirdik Neyse anlatmak istediğim hayat ki birde bunun hisseden aklı, duyuları, zeka, duygular içeren biri tarafından algılanması oldumu, yani kimse aslında aynı şeyi hissetmiyor, ana yollarda bulusuluyor, yani her uçan güvercin değil, sinekte var kartalda, yine iyi veya kötü, üstün veya alçak şeyler icin anlatmadım bu iki hayvani, Gelelim sadede inananlar için, müslümanim diyenler için söylüyorum, olmayanlarida davet ediyorum, olanlarıda tecdid-i iman olacak şekilde tavsiyelerim var, Allah, yaratıcı hem çok rahmetli hem çok hikmetler, Kur'anın girişinde kendini böyle tarif eder "errahmanirrahim" burdaki Rahman kelimesi (esma) ile rızka tevellüd ve hayatım ihtiyaçlarını garanti almak varken rahim ile çok şefkatli olusunu anlatır, Yine sadedin ikinci bölümü olarak karamsarlık, ümidi kesmek, mutsuzluk ve yaratıcı inancı bir arada olmuyor ki Kur'anda Allah in ferd planindada sosyal olarakta kimseyi taşıyamayacağı yük ile yüklemeyecegi bildirilmiş, Üçüncü olarak insanın yaptığı çok yanlışlar vardır, dayanışma ve yardımlaşma, fikir teatileri ile sadece inananlar değil tüm insanlar olarak önlem alma, üretme, güzelleştirmek olması gerekendir, Günümüz insanlarında/inananlarinda gördüğüm nasıl bir yaratıcının sevgili kulu olduklarını unutup dertler deryasında yalnız mücadele ettiklerini sanmalaridir oysa olanlar hep imtihandır, ancak o kadar çok uyaran, kafa karıştıran şey vardı ne iman ne yaratıcı, ne imtihan kalıyor akilda işte bu nedenle imamı Şafi hazretlerinin dediği gibi günde 5000 zikir çekeceğine 11 sayfa ehli sünnet alimlerinin kitaplarını okumak, mevlana gibi tek ayak sabit olmak, Said Nursi'nin dediği gibi düzenli anlayarak risaleleri okumak HAYATİ dır. Hiç bir parti, görüş, kısım vs vs ayırt etmeden akşama imanlı girip sabah imansız kalkan yada tam tersi durumların bolca yaşandığı günümüzde inananların böyle yapmaları çok önemli olmuştur. Evet konuyu nerden nereye getirdik, ama ne yapayım önemli gördüm. Kusurlu gören varsa affola.
Necip G. okurunun profil resmi
Estağfurullah ne kusuru... Fikirlerinizi gayet saygı çerçevesi içinde, kimseyi küçük düşürmeden, kimseye hakaret etmeden özgürce ifade etmişsiniz. Bu sitenin bu tip bir üsluba çok ihtiyacı var:) Yazdıklarınıza gelince, kendi adıma katıldığımı rahatlıkla söyleyebilirim. İnanan bir insan için, yeryüzünde ne yaşanırsa yaşansın, hangi gelişmeler olursa olsun her zaman bir çıkış yolu vardır. Bu yol, Allah’ın çizdiği yoldur. Tabii ki bu hayatın içinde tam merkezinde yaşayan insanlar olarak çoğu zaman hayatın kendi gerçekleri içine gömülüyoruz. Bu bazen insanı depresyona dahi götürebiliyor. Ancak diğer yolun, yani hakikatin varlığını bilmek insanın sigortasıdır... İnsan özünü kaybetmediği müddetçe hayatla temas kurabilir, kendisine verilen nimetlerden faydalanabilir. Ancak özden kopulduğu an, mutsuzluk başlar. Sebebi bilinmeyen, kendiliğinden gelip insanın tam içinde yuvalanan bir mutsuzluk... Allah kimseyi yolundan ayırmasın... Katkılarınızdan dolayı bir kez daha teşekkür ederim... Selam ve saygılarımla...
14 öğeden 11 ile 14 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.