Yazdıklarım, tamamen benim bir saçmalamam olabilir. Bunu bilerek okumaya başlamanızı, istirham ederim.
+ Şeytan! Duy beni! Duy ki, birazdan söyleyeceklerimle kendini yok et! Yok edemiyorsan da kaç! Kaçamıyorsan eğer saklan! Çünkü karşı karşıya gelirsek eğer, kazanan hep sen olacaksın! O yüzden, rahat bırak beni! Yenilgimi, tek başıma yaşayayım!
Seni tasvir eden her şey benden olmadığını söylemiştir. Hâlbuki sen, bunların bir yalandan ve yalanı ilk söyletenin sen olduğunu çok iyi biliyorsun. Damarlarımda akan kan ne kadar bana aitse ve benimle bütünleşmişse, sen de benimle bütünleşmişsin. Beni, ben yapan her şeyde senden bir parça var. Soluklarım seni de yaşatıyor, yediklerim seni de besliyor, eylemlerim seni de şekillendiriyor ve en önemlisi düşüncelerim, beni de seni de var ediyor. Tüm bunlar boş hezeyanlar. İçimde verdiğim tüm savaşlar, tüm istemler, tüm yönelimler vs. her şey birer hezeyandan öteye gidemiyor. Fakat tüm bu sanrılı ve ilizyonlu durumlara rağmen, hesaba katamadığımız bir şey var. Evet, ikimizin de gözünden kaçan ve tüm ihtimalleri alt üst edebileceğini düşünmediğimiz bir olgu bu. Bazen sen de benim kadar kör olabiliyormuşsun. Gerçek. Evet, o geldi. İçi boş olan her şeyi dolduran ve içi dolu her şeyi boşaltan, gerçek bu. Başka ne olabilirdi? Şimdi, kendimin ve senin doldurduğun her şeyi, o boşaltıyor. Hem de öyle bir boşaltış ki, bu en küçük düşüncemin oluşturduğu alanın yıkımı Amazon Nehrinin kuruması gibi ona bağlı her şeyi hayattan noksan bırakıyor. Acı ise tüm bu sürece eşlik ediyor. Gerçi seninle birlikte boş bir doluluğu yaşarken de vardı. Saflıkla oluşturulan ruhumu, ızdıraba gebe düşüncelerle bozmuştuk. Yaprak yiyen bir adamın, çiğneme sonrasında yaprağın ana damarının boğazına yapışması gibi boğuluyor hissi veren bir düşünceler zinciriydi bu. Hayatın güzelliğini yaşadığını hissederek yerken, bir anda güzellik tarafından ölüme götürülüyordun. İşte, biz buyduk. Yaşarken ölenler ve öldürenler. Gerçek ise yaşayan bizleri, birer ölü hâline getirdi. Evet, yanlış duymadın. Ölü. Ölümden daha gerçek ne var ki? Hangimiz bunu yadsıyabilir? Hangimiz ben ölmeyecek diyebiliriz? Bunu, sen bile diyemezsin! Çünkü sen de benimle birlikte öleceksin! Evet, yine yanlış duymadın. Sen benimle varsın ve benimle birlikte öleceksin. Bu da bizim gerçekliğimiz... Şimdi, gerçeklikle yıkandıktan ve ölü olduktan sonrasına geldik. Yani her şeyin, başlayacağı noktadayız. Tekrar dolmak ve yaşamak. Ama sadece gerçeklikle dolacağım.
Bu sefer nasıl yapacağımı düşünüyorsun dimi? Gene hezeyanlarla dolu bir yaşamı yaşamayacağımdan nasıl emin olacağını düşünüyorsun ve içten içe bana gülüyorsun. Ancak bu kez, sadece senin hesaba katamadığın bir şey var. O da sensin. Evet, sen. Artık seni tanıyorum. İçimde bir parça olduğunu ve kendi derinliklerimde yalnız olmadığımı biliyorum. Kabuğuma çekildiğimde, etrafımdaki her şeyin seninle süslenmiş olduğunu biliyorum. Gerçekliğim, sensin. Bunu biliyorum. Bir kez kendini biliyorsan eğer, bundan bir daha kaçamazsın. Öyle işte. Birlikte yeni bir hayata başlayacağız. Şuradaki yaprağı verir misin? Heh, işte! İşe yaramaz ve artık her şeyle doldurulmuş sonra da dalından kopması sağlanmış bu ilkbahar yaprağını, yiyorum. Bunu neden mi yapıyorum? Doğanın yüce çöplüğünde besleneceğim. Kendi pisliğimi ve kötülüğümü yiyerek sindireceğim. Sonra benimsemeden ruhumun her noktasından atacağım. Ama hiçbir zaman onu görmemezlik etmeyeceğim. Karanlıkta ve kötülükte arınacağım. Yeşil bir yaprağı gördüğümde gene isteyeceğim. Biliyorum. Çünkü sen, hayatın güzelliğinin çekiciliğine kapılmışsın. Güzel olana sahip olmak istiyorsun. Sahip olamayınca, güzel olmak istiyorsun. Güzel olamayınca, taklit etmeye çalışıyorsun. Taklit edemeyince, yok etmek istiyorsun. Yok edemeyince de beni yok ediyorsun.
Ne oldu? Hiçbir şey. Dediğim gibi, bu sefer gerçek ve farkındalık benimle. Yeni hayatımızda, ikimize de bol şanslar diliyorum. Benim kadar senin de ihtiyacın olacağa benziyor. Birazdan yine görüşeceğiz. Şimdilik, elveda!
- İnsan? İnsan. İnsan! Ne olduğunu biliyor musun?
Dip Not: İncelemeye benzemediğini biliyorum. Ama kitabın incelenecek bir yeri yok. Çünkü, bu kitap değil. Benim. Kitaptan iki alıntı ile düşüncelerimin özetini sunmak isterim. Bunları içtenlikle belirterek, anlayışınıza sığınırım. Saygılarımla.
"Doktorum hep, ‘hastanın karakterini bilmezsek bir hastalığı hiçbir zaman teşhis edemeyiz,’ derdi."
"Tam bir alçak olduğunu da çok iyi biliyor ve bu alçakça arzu ve hırsını hâlâ mücadele edip alt edemediği için kendinden iğreniyordu. Her gün kendisine güç vermesi, çürümesini, sefil, aşağılık duruma düşmesini önlemesi için Tanrı’ya dua ediyordu. Her gün, bundan böyle o yönde tek bir adım atmamaya, kadını aramamaya, onu tamamen unutmaya niyetleniyor; her gün şeytana uymaktan kurtulmak için yeni yollar arıyor ve onlara başvuruyordu.
Gelgelelim hepsi boşunaydı."