Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Çeviri Kıyası 3
1. PARÇA Baremin 7. derecesinde memur Yakov Petroviç Goladkin o gece deliksiz uykusundan uyandığı zaman, saat sabahın sekizine geliyordu. Goladkin esneyerek gerindi, sonra gözlerini açtı ve bir iki dakika hiç kımıldamadan yattı. Uyanıp uyanmadığını, çevresinde olup bitenlerin gerçek mi, yoksa başı sonu olmayan gece düşünün bir devamı mı olduğunu anlamaya çalıştı. Kendini toparlayınca etraf bütün canlılığı ve her zamanki haliyle karşısında belirdi. Yattığı küçük odanın kirli yeşil, isli, tozlu duvarları, kırmızıya boyalı bir masa ve çiçek desenli kırmızı muşamba kaplı Şark işi sedir hepsi her gün gördüğü şeylerdi. Yakov Petroviç'in bir gece önce eve döndüğü zaman üstünden çıkarıp rasgele fırlattığı bumburuşuk elbise dertop halde kanepenin üstündeydi. Puslu, donuk, çamura bulanmış hissi veren bir sonbahar sabahı pencereden öyle ters, nursuz bir suratla bakıyordu ki, Goladkin'in, hayal ülkesinde değil de Petersburg'da, Şestilavoçnaya Sokağı'nda, kirayla oturduğu büyük bir apartmanın dördüncü katında minnacık dairesinde olduğundan, en ufak kuşkusu kalmamıştı. Goladkin bu önemli keşiften sonra, uyandığına adeta pişman oldu: Az önceki düşün devamını görmek umuduyla yeniden gözlerini yumdu. Ama hemen açıldı, silkindi ve yataktan kalktı. Kafasındaki dağınık düşünceler belirli bir biçim aldı. Yakov Petroviç'in yataktan kalkınca ilk işi, konsolun üstünde duran ufak yuvarlak aynaya koşmak oldu. Aynada gördüğü bir çift kırpışan göz, seyrek saçlı kafa ve sarımtrak yüz görenlerin asla dikkatini çekmeyecek kadar silikti. Ama aynada bunları izleyen sahibi halinden memnundu. — Çok şükür, her şey iyi gidiyor; dedi. Ya aksilik olsun diye suratımda bir sivilce filan çıksaydı pek kötü olurdu doğrusu. Yok yok, her şey son derece yolunda!Her şeyin iyi gittiğine sevinen Bay Goladkin, aynayı yerine koydu, geceliği sırtında pencereye koştu, iç avluyu bir şeyler arayan bakışlarla taradı. Yüzüne yayılan memnun gülümsemeden, aradığını bulduğu bel i oldu. Bu sefer odasının arkasındaki uşak Petruşka'nın bölmesine baktı, Petruşka'nın bölmede olmadığından emin olunca, parmak uçlarına basarak odasına döndü, masanın çekmelerinden birini açtı, elini daldırdı. İçini karıştırdıktan sonra, bir yığın işe yaramaz ıvır zıvırın ve zamanla sararmış, üzerindeki yazılar okunmaz hale gelmiş kâğıtların altından eski, solmuş bir cüzdan çıkardı. Özenle, adeta zevkle içindeki gizli küçük cebi açtı. Cep oldukça şişkindi. İçindeki renk renk kâğıtlar adamcağızın yüzünü güldürdü. Banknotları cüzdanından çıkararak el erini uğuşturdu. Daha sonra, dünden beri kimbilir kaçıncı defa değerli hazinesini saymaya başladı. Banknot destesini baş ve işaret parmakları arasında hışırdata hışırdata sayıyordu. Bitirdikten sonra: — 750 banknotumuz var... Yabana atılacak rakam değil! diye mırıldandı. Hem yalnız benim için değil, kim olsa küçümsemez bu parayı... Bununla neler yapılmaz ki! (Goladkin gene el erini uğuşturdu.) İyi ama, bizim Petruşka nerelere defolup gitti acaba? Goladkin hep o gece kılığıyla uşağının bölmesini bir kere daha gözden geçirdi. Petruşka hâlâ yerinde yoktu, sadece odanın ortasında kaynaya kaynaya taşmak üzere olan semaver hırçınlıkla puflayıp duruyordu. "Daha ne bekliyorsunuz, suyum kaynadı, hazırım. Alın, işinizi görün!" demek isteyen şikayetçi bir hali vardı. — Şeytanlar götürsün senin gibi tembel herifi! İnsanı çileden çıkarır, namussuz... diye söylendi Goladkin. Haklı bir kızgınlıkla ufak koridordan antreye geçti, kapıyı hafifçe araladı ve Petruşka'yı sahanlıkta, eliyle koymuş gibi buldu. Apartmanın uşakları, hizmetçi ve dışardan gelen ne idüğü belirsiz kimselerle çene çalıyordu. Petruşka'nın duruşu, konuşma şekli Goladkin'in hoşuna gitmişti galiba; seslendi, sonra öfkeli ve canı sıkılmış bir hal e içeri girdi. "Hayvan herif, efendisini ciğeri beş para etmeyen güruha satıyor..." diye söylendi. Sonra Petruşka'ya ters ters baktı: - Ne yapıyordun orada? — Hiç... Giyeceklerimi getirdiler de... - Haydi giy de görelim. ***** 2. PARÇA Küçük bir memur olan Yakov Petroviç Golatkin uyandığında saat sekize geliyordu. Gerindi, esnedi ve sonunda uzun süren dinlendirici bir uykunun ardından gözlerini açtı. Bir iki dakika kadar sanki uyanıp uyanmadığından emin değilmiş gibi yatakta hareketsiz uzandı. Çevresindekilerin gerçek mi yoksa karmakarışık rüyalarının bir devamı mı olduğunu bilememişti. Ama kısa bir süre içinde Bay Golatkib'in duyuları günlük izlenimleri kaydetmeye başladı. Her şey, küçük dağınık odasının isli ve tozlu, yeşil duvarları, maun konsol, maun taklidi sandalyeler, kırmızı masa, soluk yeşil çiçekli kırmızımsı muşamba sedir ve bir gece önce aceleyle çıkarıp sedirin üzerindeki yığına fırlattığı giysileri, hepsi ona tanıdık geliyordu artık. Sonra karanlık, tatsız, gri bir sonbahar günü, kirli camlardan içeri öylesine kötü ve sevimsiz bir şekilde girdi ki, Bay Golatkin'in bir peri ülkesinde değil de Petersburg'un Şestilavoçnaya Caddesi'nde büyük bir binanın dördüncü katındaki dairesinde yattığına yattığına hiç kuşkusu kalmadı. Bu önemli durumu keşfeden Bay Golatki sanki uyandığına pişman olmuş gibi tekrar o peri ülkesine dönmek umuduyla gözlerini kapattı, ama hemen sonra kafasında dönüp duran tutarsız ve dağınık düşüncelerden doğan bir fikirle yataktan fırladı ve konsolun üzerindeki küçük, yuvarlak aynaya koştu. Oradaki görüntü ilk bakışta hiç dikkati çekmeyen önemsiz bir karakterin mahmur, zayıf ve belirli bir yansıması olduğu haldei görüntünün sahibi bu yansımadan memnun kaldı. ''Bugün bir sorunum olsa halim ne olurdu?'' dedi Bay Golatkin içinden. ''Ya bir aksilik olup da yüzümde acayip bri sivilce çıksaydı ya da ona benzer tatsız bir şey olsaydı! Ama neyse ki pek fena görünmüyorum. Şu ana kadar her şey yolunda.'' Her şeyin yolunda olmasından duyduğu memnuniyetle Bay Golatkin aynayı yerine koyup, çıplak ayakla ve üzerinde yatarken giymeye alışık olduğu kıyafetle pencereye gitti. Dikkatli bakışlarla avluda bir şeyler aradı. Orada gördükleri de memnuniyet verici olmalıydı ki hoşnut bir gülümsemeyle yüzü aydınlandı. Uşağı Petruşka'nın kullandığı küçük bölmeye şöyle bir bakıp uşağın orada olmadığından emin olduktan sonra parmaklarının ucuna basarak masaya gitti, çekmecelerden birinin kilidini açıp içini altüst etti. Sonunda sararmış bazı kağıtların ve diğer pisliklerin altından eski yeşil bir cüzdan çıkardı. Dikkatle açtı, yüzünde saklayamadığı bir sevinçle en gizli bölmelerine kadar dikkatle inceledi, içindeki yeşil, gri, mavi, kırmızı, rengarenk paralar da memnuniyet ve tatlılıkla Bay Golatkin'e bakmış olmalılar ki açık duran cüzdanı yüzünde bir gülümsemeyle masanın üzerine koydu ve büyük bir zevkin belirtisi olarak enerjik bir halle ellerini ovuşturdu. Güven verici para tomarını aldı, bir gün öncesinden beri belki yüzüncü kez, her birini iki parmağı arasında gıcırdatarak saymaya başladı. ''Yedi yüz elli ruble!'' diye fısıldayarak, derin bir soluk aldı. ''Yedi yüz elli ruble. İyi para!'' dedi, memnuniyetinin heyecanıyla sesi titriyordu. Para destesini sıktı, yüzüne bir gülümseme yayıldı. ''Çok çok iyi bir para! Hem herkes için iyi bir miktar! Bu parayı küçümseyen kimse var mıdır acaba? İnsanı çok uzun zaman idare eder bu! Peki ama şu Petruşka nerede?'' diye düşündü Bay Golatkin ve bölmenin arkasına baktı. Petruşka hala görünürlerde yoktu, ama yerlerde buharlar saçan, öfke içinde kaynayıp taşma tehditleri savuran semaver duruyordu. Orada öfkeyle homurdanırken sanki Bay Golatkin'e kendine has diliyle: ''Gelin hadi, beni alın. Görüyorsunuz hazırım,'' der gibiydi. ''Canı cehenneme!'' diye düşündü Bay Golatkin. ''Şu tembel herif beni çileden çıkarıyor. Nereye kayboldu?'' Gayet yerinde bir öfkeyle, sokak kapısına giden koridora çıktı. Uşağı Petruşka, etrafına bir sürü ayaktakımını toplamış bir şeyler anlatıyor, onlar dailgiyle dinliyorlardı. Konuşmanın konusunun da, tarzının da Bay Golatkin'e hitap etmediği belli oluyordu, hemen Petruşka'yı çağırdı ve tatsız hatta rahatsız olmuş bir ifadeyle odasına döndü. ''Şu ahmak yaratık insanı yok pahasına satıverir. Eminim beni de iç kuruş için satmıştır, bahse girerim yapmıştır...'' diye düşündü. ''Ne işin ne vardı orada?'' ''Üniformayı getirdiler efendim.'' ''Giy de gel.'' ***** 3. PARÇA Dokuzuncu dereceden devlet memuru Yakov Petroviç Golyadkin, epeyce uzun uykusundan uyandığında saat sabahın sekizine geliyordu. Gözlerini, ancak bir süre esneyip gerindikten sonra tam anlamıyla açabildi. Uyanıp uyanmadığını tam olarak kestiremeyen, etrafında olup bitenler gerçek mi, yoksa karmakarışık rüyalarının devamı mı anlayamayan biri gibi, hiç kıpırdamadan iki dakika kadar daha yatakta kaldı. Neyse ki, az sonra Bay Golyadkin’in duyuları, alışık oldukları günlük izlenimleri açık seçik ve belirgin bir şekilde algılamaya başladılar. Küçücük odasının is içinde kalmış tozlu, kirli yeşil duvarları, maun[1] konsolu, yine maunla uyumlu sandalyeleri, kırmızıya boyanmış masası, üzeri muşamba ile örtülü, yeşil çiçek desenli kırmızı sediri ve son olarak da dün alelacele çıkarıp, sedirin üzerine fırlattığı kıyafetleri son derece tanıdık göründü Bay Golyadkin’in gözlerine. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, dışarıda hüküm süren puslu, kirli, gri bir sonbahar günü pencereden içeri öyle ters, öyle keyifsiz yansıyordu ki, Bay Golyadkin’in artık bir masal diyarında filan değil, alt tarafı başkent Petersburg’da, Şestilavoçnaya Caddesi’nde, çok büyük, esaslı bir apartmanın dördüncü katında, üstelik kendi dairesinde bulunduğundan hiçbir şüphesi kalmadı. Bu önemli keşfinin hemen ardından da gözlerini sımsıkı yumdu, sanki az önceki rüyasından koparılmak gücüne gitmişti de, bir dakikalığına da olsa uykusuna geri dönmeyi arzuluyordu. Fakat neredeyse bir saniye sonra toparlanıp belli bir düşünceye odaklandı ve bu, bir hamlede yatağından fırlamasına yetti. Yataktan çıkar çıkmaz da, ilk işi konsolun üzerinde duran ufak, yuvarlak aynanın karşısına geçmek oldu. O an aynada beliren miyop, uykulu ve epeyce kelleşmiş şahıs her ne kadar ilk bakışta kesinlikle hiç kimsenin dikkatini çekemeyecek kadar sıradan biri olsa da, belli ki görüntünün sahibi kendisinden fevkalade hoşnuttur. “Tuhaf olmaz mıydı,” dedi kendi kendine Bay Golyadkin kısık bir sesle, “ya şimdi, yani tam da bugün, bir şeyler yolunda olmasaydı, örneğin bir sivilce filan çıksaydı çok tatsız olurdu. Yahut başka bir terslik de olabilirdi, kötü olurdu doğrusu? Her neyse, şimdilik her şey iyi gidiyor; şimdilik her şey yolunda denebilir.” Her şeyin yolunda gitmesine son derece sevinen Bay Golyadkin, aynayı eski yerine koydu ve yalınayak, üstelik geceleri uykuya çekilirken giymeyi alışkanlık haline getirdiği geceliğini henüz değiştirmeden pencereye koştu; arayış içindeki bakışlarını büyük bir dikkatle, pencerelerin açıldığı apartman bahçesinde gezdirdi. Anlaşılan dışarıda gördüğü şey de çok hoşuna gitmiş olacak ki, yüzü keyifli bir gülümsemeyle aydınlanıverdi. Sonra (elbette içeride yalnız olduğundan tamamıyla emin olmak için öncelikle hizmetkârı Petruşka’nın tahta bölmenin arkasında bulunan odasına bir göz attı) ayaklarının ucuna basarak masasına yaklaştı, elini çekmecelerden birinin en dibine daldırdı ve sonunda, sararmış birtakım kâğıtların ve birkaç ıvır zıvırın altından, yıpranmış, yeşil cüzdanını bulup çıkardı; cüzdanı dikkatle açtı, özenle ve belli ki büyük bir haz alarak en uçtaki, gizli cebi araladı. Yeşil, gri, mavi, kırmızı ve daha bir sürü alacalı kâğıttan oluşan para destesi de ona gayet sıcak ve güven verici gelmiş olacak ki Bay Golyadkin’in yüzü bir kez daha keyifle aydınlandı. Cüzdanını açık olarak masanın üzerine bıraktı ve büyük bir sevinçle avuçlarını ovuşturdu. Sonra devlet banknotlarından oluşan sevgili para destesini cüzdanın içinden çıkardı ve –dünden beri galiba yüzüncü kez– her bir kâğıdı başparmağıyla ve işaret parmağının arasında ovuştura ovuştura saymaya koyuldu. “Yedi yüz elli rublemiz var!” diye bitirdİ sonunda para saymayı, fısıltıyla. “Yedi yüz elli ruble… doğrusu hatırı sayılır bir miktar! Evet, gayet hoş bir miktar,” diye sürdürdü, heyecandan hafifçe incelen ve titreyen bir ses tonuyla, bir yandan da para destesini avucunda sıkmaya, anlamlı anlamlı gülümsemeye devam ediyordu, “oldukça hoş bir miktar bu! Kimse bu kadar paraya hayır diyemez! Kimse yabana atmaz bu parayı. Böyle bir parayla neler yapmaz ki…” “İyi ama bu da ne demek oluyor?” diye düşündü neden sonra Bay Golyadkin, “Petruşka nerelere kayboldu?” Üzerinde hâlâ aynı gece kıyafetiyle dolaşan kahramanımız, bir kez daha tahta bölmenin öteki tarafına göz attı. Odada Petruşka’dan eser yoktu, yalnızca yerdeki semaver öfkesinden köpürüyor ve kendinden geçerek, her an taşabileceği yolunda tehditler savuruyordu; coşku ve telaş içinde harfleri eğe büke, kendi anlaşılmaz dilinde bir şeyler söylemeye çalışıyordu Bay Golyadkin’e; herhalde, “Ey, iyi insanlar, hadi alın beni artık yahu; bakın, artık hizmetinize tamamen hazırım,” gibi bir şeylerdi dediği. “Kör şeytan!” diye geçirdi içinden Bay Golyadkin, “Bu tembel iblis, insanın sabrını denemek için yaratılmış olmalı; nerelerde sürtüyor kim bilir!” Haklı olarak öfkelenen Bay Golyadkin, küçük bir koridordan oluşan sofaya çıktı; koridorun bitimindeki kapıyı hafifçe aralamasıyla, hizmetkârını, bir sürü uşak, apartman görevlisi ve işsiz güçsüz adamdan oluşan, kalabalık bir avareler topluluğuyla çevrelenmiş buldu. Petruşka bir şeyler anlatıyor, diğerleri de onu dinliyorlardı. Anlaşılan ne sohbetin konusu, ne de Petruşka’nın hali tavrı Bay Golyadkin’in pek hoşuna gitmemişti. Derhal Petruşka’ya seslendi ve hoşnutsuz, hatta üzgün bir halde odasına geri döndü. “Bu iblis, insanı, öyle yabancıyı filan da değil kendi efendisini üç kuruş için satmaya hazır,” diye geçirdi içinden, “satmıştır bile, kesinlikle satmıştır, bahse girerim, üç kuruşa satmıştır beni. Evet, ne oldu?..” “Elbiseyi getirdiler, efendim.” “Hemen giy ve gel.”
··
78 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Ben de dört yayınevinden birden başlamıştım bu kitaba, ikinci metinde karar kıldım sonunda.
K. okurunun profil resmi
2. <3 Aslında üçü de fena değildi başlarda ama ilerledikçe 1. si biraz değişik gelmeye başladı. 2 ve 3 eşitti. Sonra yine 2.nin daha iyi olduğuna karar verdim. Ama 3.de tercih edilebilir.
Bu yorum görüntülenemiyor
Esther. Sema okurunun profil resmi
Ben üçüncüden okudum bu kitabı. Birinci hiç hoşuma gitmedi açıkçası. İkinci de fena değil ama yine de Üç diyorum.
K. okurunun profil resmi
Ben de ilk önce hepsini aynı beğeni ile okumaya başladım. Hatta 3.sünü sevdim. Lakin ileriki bölümlerde bazı ifadelerde 2.si daha hoş gibi geldi. Ama ikisi de tercih edilesi bana göre.
K. okurunun profil resmi
Gözümden uyku aka aka yazdım. Bakalım en çok hangisi anlaşılır ve tercih edilesi gelecek? Herkese iyi geceler.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.