Nazan Bekiroğlu... Bu kadar geç mi birleşecekti kalplerimiz, bu zamana mı kalmış ancak benim sizi böylesine derin bir şekilde anlayabilmem. Tanışmam demiyorum çünkü tanışmam Mücella kitabınızla olsa da sizi anlayabilmem ve sizin değerinizi farkedebilmem Mimoza Sürgünü'nüze kalmış. Olsun tabii ne demişler "geç olsun güç olmasın." Biraz güç de oldu sanki ne yalan söyleyeyim, bu kitabınızı bulmam mesela, bulmak derken satın alma sürecinden bahsetmiyorum, gönlüme ve aklıma uygunluğundan bahsediyorum. Bu sitede yaşadığım bir konuşma da olmasaydı alır mıydım yine kitap fuarından bir kararlılıkla..
Kitaba gelecek olursam eğer, çokça samimiyet, hassasiyet, tevazu ve farklı bakış açıları mevcut. Kitabın içinde bir çok deneme olsa da bazılarını bazılarından çok sevdiğim su götürmez bir gerçek tabii. Tabii diyorum ya okuyanlar bilir hemen Nazan Hoca'nın kitaptaki denemesi aklıma geliyor. Denemeleri bu yüzden seviyorum aslında ne büsbütün edebiyat kaplı ne de rasyonalist bilgilerle dolu. Hem gerçekler var hem de gerçeğin resmedilişi. Her yazarın denemesi de okunmaz mutlak, kalemini sevmediğiniz birinin bilgisine güvenebilir misin? Ben Nazan Bekiroğlu'nu okuyamamamın suçunu hep kendimde ve doğru kitabı bulamayışımda aradım, iyi ki de bunda aramışım.
Kitabın içinde 4 bölüm var. İlk ikisi bana göre daha bir başkaydı, daha bir son zamanlarımın hislerine aitti. Üçüncü bölüm ise gezi yazılarından oluşuyordu. Ve tabii burada en çok beğendiğim yazılar da Kudüs'le ilgili olanlardı. Kudüs.. İsmi bile geçildiğinde yüreğimiz böylesine yanarken onun için yazılmış yegâne cümleleri okurken nasıl hayran olmam ki.. Son bölümde hocanın biraz daha merhameti, vicdanı, bakış açısı, duyarlılığı ve ekolojik yaklaşımı bulunuyor. Yazarımız kara sineği bile öldüremeyen ve kitabın sonuna kara sineğin dilinden kendisine bir mektup yazarken kitap bittiğinde kötü diyebilir miydim hiç? Diyemedim.