Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

232 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
DROGO’YA, Tatar Çölü’nü yeniden okurken adım adım yaşadığın her ana şahitlik ettim... Sen yaşadığın kenti, anneni, arkadaşlarını ve tüm sevdiklerini “bir eylül sabahı” terk ederken yanındaydım. "Yıllardan beri hep bu anı, gerçek yaşamının başlayacağı bu günü” beklemiştin, sezmiştim bunu. Başlangıçlar her daim heyecan verir insana, heybende güneşli günlerin beklentileri, yeni dostlukların hevesleri, dolu dolu yaşanacak bir hayatın heyecanları vardı, halinden bildim… Gerçi sana hayat veren yazar “terk etmek” fiilini bilinçli mi seçti acaba?” diye bir an tereddüt geçirmedim değil. Sonra senin gidişin için sonbaharın seçilmesi, sonbaharın da ayrılığı, hüznü filan çağrıştırması da kafama takıldı, ama ben yine de umutlarına yoldaşlık etmeyi seçtim, başka türlüsü olamazdı zaten, sen öyle hayat ve heyecan doluydun ki benim başka türlü düşünmeye hakkım yoktu. Sonra yolculuk başladı, senin kafanın içinden geçenleri duyabiliyordum yazar sayesinde.:) Yolun başında yakın olarak gördüğümüz Bastiani Kalesi’nin aslında zannettiğin kadar yakın olmadığını fark ettiğinde gözlerinde ilk hayal kırıklığını gördüm, ama önemsemedim. "Olsun, uzak olsun, ne çıkar, yollar aşılmak için değil midir?" dedim kendi kendime, sen de öyle düşünüyordun. Sonra Yüzbaşı Ortiz’le karşılaştık. Pek iç açıcı bir sohbet yaptığınızı söyleyemem. Senin heyecanlı hallerine karşın onun donuk bir yüz ifadesi vardı ve sana da pek yardımcı olmadı aslında. Sen Ortiz’e sordun: " Kalede insanın canı sıkılmıyor mu, yüzbaşım?” Ortiz’in kayıtsızca “İnsan alışıyor.” diye cevap vermesi zihninde ilk soru işaretlerinin oluşmasına neden oldu ama heyecandan bunu da çok önemsemedin. Kaleye ulaştığında hiçbir şey hayal ettiğin gibi değildi, bunu biliyorum. Geri dönmek, bazılarının yaptığı gibi oradan ayrılmak için bir süre mücadele ettin, ama sonra yavaş yavaş alışkanlığın tatlı rehaveti tüm bedenini sardı. Alışkanlıklar ve monoton hayatın kendince ritmi zamanla kanına işledi ve Bastiani Kalesi'ni senin için aşamadığın bir hapishaneye dönüştürdü. Öyle ki “kale”nden biraz uzaklaştığında onu arar, özler hale geldin. Bir keresinde "odanda hüzünlü ve yitmiş bir biçimde, bir lambanın ışığında yatağının kenarında otururken" görmüştüm seni. "Gerçek yalnızlığın" ne olduğunu o zaman anladım. “Çirkin olmayan, tamamen lambri kaplı bir oda, geniş bir yatak, bir masa, pek rahat olmayan bir divan, bir dolap”tan ibaret odanda kendi dünyana gömülmüş bir şekilde yaşamaya çalışıyordun. Seni “bekleyen yaşamı düşünüyor, kendini bu dünyaya, bu dağlara, bu yalnızlığa yabancı hissediyordun” sanki. "Annene mektup yazmaya başladın sonra, birden kendini çocukluğundaki gibi hissettin. Yapayalnız bir fenerin ışığında, artık kimsenin seni görmediği bir anda, tanımadığın bir kalenin ortasında, evinden uzakta, bildik ve güzel şeylerin hepsinden uzakta, en azından yüreğini tamamen açabilmenin bir teselli olacağını" düşünüyordun. Olmadı, yazmak da, "saatleri unutacak kadar okumak" da, dostların da, kasabadaki küçük eğlenceler de teselli olmadı yalnızlığına. Geri dönmek de mümkün olmadı, kabullendin ve “Bastiani Kale”nin duvarlarını aşamadın, kendine yabancılaştın, hüzün, yalnızlık ve melankoli seni esir aldı. Gidenler vardı oysa, sen kalmayı seçtin. Seçim senin seçimindi. Ben yanında sessiz sedasız seni izlerken, tüm hayal kırıklıklarına teker teker şahitlik ederken, senden çok şey öğrendim. Yazarına ve sana çok teşekkür ediyorum... Benim senden öğrendiklerime gelince: Ömrümüz aslında hep bir şeyleri beklemekle geçiyor, taa çocukluk yıllarımızdan itibaren mutlulukları beklemeye şartlandırılıyoruz adeta. Ânı fark etmek, ânın tadını çıkarmak yerine hep belirsiz olan bir şeyleri bekliyoruz ve mutluluğun o beklenilen şey gerçekleştiğinde yaşanılacağına inanıyor, bu şekilde kendimizi teselli ediyoruz. Oysaki zamanımız sınırlı ve geçen her saniye aleyhimize işliyor, hayat kaçıyor, yaşanmadan, yaşanamadan, bekleyerek geçip gidiyor. Yazar romanda metaforik bir anlatımı tercih ediyor. İnsanın hayatta heyecanını yitirmesiyle birlikte sıradanlaşan, monotonlaşan, birbirinin aynı haline gelen günlerinin onu nasıl yavaş yavaş tükettiğini, ruhunu nasıl boşalttığını anlatıyor bize. İnsana, insanlığa bir uyarı yapıyor aslında. Monotonluk bir zehir gibi girer insanın kanına. İnsan, rahatlığa, alışkanlığa esir düştüğünde bu durum onun içine kapanıp kaldığı bir kaleye dönüşür adeta. Aslında bu kalenin surlarını aşmak başlangıçta kolay gibi görünür, ama zaman geçtikçe insan daha da gömülür kendi kalesine ve sonunda içinden çıkamaz hale gelir. Buzzati, insan ruhunu iyi tanıyan bir yazar ve romanıyla bizleri alışkanlık tuzağına düsmememiz konusunda nazik bir şekilde uyarıyor. Etrafımızda bizi bundan alıkoyan onca engel varken hayatın anlamını keşfedip kendimizi aşmak, beklemek yerine faaliyete geçip şartları değiştirmek hiç kolay değil. Ama her şeye rağmen harekete geçmek ve makus talihimizi yenmek "bizim elimizde" yeter ki bu farkındalıkla yaşamayı öğrenelim. Anahtarlar içimizde... Not: Yazıda yer yer kitaptan alıntıları kullandım, bu alıntıları tırnak içinde verdim. Akışı bozmamak adina sayfa numaralarını belirtmedim, ancak yaptığım tüm alıntılar sayfamda mevcuttur. BU KİTAP HAKKINDA YAZDIĞIM DİĞER İNCELEMEMİ ALTI ÇİZİLİ SATIRLARIMLA BLOGUMDAN OKUMAK ISTERSENİZ: hercaiokumalar.wordpress.com/2017/11/06/dino...
Tatar Çölü
Tatar ÇölüDino Buzzati · İletişim Yayınevi · 201813,1bin okunma
··
336 görüntüleme
NigRa okurunun profil resmi
Kendime kitabı okumadan incelemeleri okumama kuralı koymuştum fakat bir istisna yaptım sizin için Ayşe Hanım. Öyle naif satırlarla süslemişsiniz ki açıp hemen başlama isteği duydum. Elinize sağlık...
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Sağ olasın Kevser.:) Dünkü toplantıdan sonra bir kez daha paylaşmak istedim. Beğenmene sevindim.:)
4 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Osman Y. okurunun profil resmi
Drogo bizi bizden aldı geri vermiyor :) Yüreğimiz titriyor. Elinize sağlık hocam en iyi ifade edenlerden biri bu inceleme.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Sağ olun Osman Bey. Okuyan insan sayısı kadar farklı duygu ve düşünce çıkacak bir kitap Tatar Çölü. Toplantıda da buna şahit olduk zaten. Benim hislerim de bunlar ve ben hislerimi mektup şeklinde kaleme almayı tercih ettim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.