Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
Sertap Erener son şarkısında söylediği gibi ben de böyle iyileşiyorum… “Gerçek olanı gözler göremez” sözünü kitapta göz sürerken gerçek diye bir şeyin olmadığına, hep bir gerçek üreticisi olduğuna inandığımı fark ediyorum. Her şey gerçek olmayacak kadar güzel başlamışken, olayların can kaybına kadar varmasından elbette herkes gibi ben de  büyük üzüntü duyuyorum. Bu nedenle ülkemizi  kaosa sürükleyen böylesine büyük bir olaydan edebi bir yazı yazma kaygısı taşıdığım sanılmasın asla, ama Küçük Prens’i böyle bir duyguyla okuyunca en azından yaşanılanları anlamak için böyle bir yola başvuruyorum. Kitapta da belirtildiği gibi belki de biz büyükler hiçbir şeyi tek başına anlamıyoruz, bu yüzden yaşananlar her ne kadar gittikçe büyüse de olaylara naif duygularla yaklaşınca olabildiğince ön yargısız ve ufacık düşünce pırıltıları katıldığında, yaşanılanların anlaşılmasının daha kolay olacağının garantisini veriyorum. Bunu herkes yapabilir mi bilmiyorum fakat yapılması gerektiğine inanıyorum. “İnsanın kendini yargılaması başkasını yargılamasından daha zordur, iyi yargılamayı başarırsan, gerçek bilge olduğunu kanıtlamış olursun” sözü kitabı  sadece  çocukların  değil yetişkinlerin de okuması gerektiğini açıkça gösteriyor zaten.   Kendini kral sananlar, kraldan daha çok kralcı olanlar ve hatta “kral öldü yaşasın yeni kral” diyenlere ise iki kere okuma cezası verilmesini öneriyorum.   ?Herkes gücünün yettiğinin kralıdır? diyor ya Küçük Prens, bu bitmek bilmeyen güç istemini krallar ve şakşakçıları sürekli halk üzerinde uygulamalı olarak senede birkaç kez güncellemek gereği duyuyorlar nedense? Yıllar önce yazdığım ”Taksim’e Pirince Giderken Eldeki Karanfilden Olan İşçiler” adlı yazımdaki aktörlerin aynı olduğunu, aynı siyaset üretimiyle ta o zamanlardan rıza imal etme girişimlerini düşündükçe bu eylemlerin sebepsiz yere olmadığını çok daha iyi anlıyorum. Dolayısıyla Küçük Prens’te geçen “gülün için, harcadığın zamandır gülünü bu kadar önemli yapan” sözünü “ağaçlar için harcanan zamandır ağaçları bu kadar önemli yapan” şeklinde yaşadıklarımıza uyarlayınca, son derece yaratıcı eylemlerin boyut değiştirerek sürmesini çiçeğe ağaca değil bu emeğe bağlıyorum. Adı isyan da olsa ağaç da olsa fark etmiyor, kitaptaki yılanın fili yutması gibi bir durum söz konusu oluyor. Yiyen ve yenilen birbirine karışıyor fakat bu görüntünün kitaptaki şapkaya da benzetilme riski var. Malum şapka devrimdi… Ancak bu çoğunluğun dediği gibi milat veya devrim değil bildiğiniz evrimdir. “Birinin sizi evcilleştirmesini kabul ettiyseniz, biraz olsun gözyaşı dökmeyi de göze alacaksınız” diyor Küçük Prens. Halkı bu kadar ayaklandıracak olayların biraz da alt yapısında bu yatıyor aslında… Evcilleştirmenin bir yolu da apolitize edilmekten geçtiğini ”Sivil İtaatsizlik Ütopyası” adlı yazımda değinmiştim  bir aralar. Ütopyamın tam olarak gerçekleştiği söylenemez fakat o apolitize edilmiş çılgın gençlik, başka bir değişle “lümpen” grup bu ütopyayı hem de bilgisayar başında fazla zaman kaybettikleri için, o en çok eleştirildikleri sanal ortamda örgütlenerek gerçekleştirdiler. “Malumu ilam gerekmez” orası doğru. Küçük Prens boşuna mı diyor “herkesten verebileceği kadarını istemek gerek, otorite her şeyden önce mantık ister. Gidip de halka kendilerini denize atmalarını emrederseniz devrim yaparlar” diye. Bu nedenle başbakanın dediği gibi;  Türkiye artık gündemi belirleyen bir ülke değil  belki, ancak gündemden de düşmeyen ülke konumunda. “Mesaj alındı” demekle olmuyor işte, somut bir gösterge olmadığı takdirde gündemi soğutmak zor olacak bu gidişle… Kuzunun çiçeği yeyip yiyemediğini okura bırakıyor yazar ama artık halk her şeyi oluruna bırakacak kadar kuzu değil, yemeyecek yedirmeyecek de… Sönmüş yanardağlarını temizleme istemiyle her sabah boaboa ağaçlarını (kötülüğü temsil ettiğine inanılan bu ağaca) sökme ile işe başlayan Küçük Prens’in gezegeninden mi geldi acaba bizdeki bu ağaçlar,  yoksa bu  kavganın kaynağı zamanında asılan üç fidanın 12 kutsal ağaca dönüşmesi mi gerçekten öğrenmek isterdim. “Çölü güzel yapan bir yerlerde kuyuyu gizliyor olması” diyor ya Küçük Prens. Her ne kadar 10 yılda 2.5 milyar ağaç diktiğini hükumet iddia ediyorsa da , aslında 10 yılda on yüz baloncuk yutturdu bize. Neyse ki bunun sonucu 12 adam, 12 imamdan sonra, 12 ağacımız oldu ne güzel… Yalnızca ağaçlarımız değil kırmızılı kadınlarımız, Çapulcu Perilerimiz, Duran Adamlarımız oldu. “… Buradan geçen herhangi bir yolcu benim gülümün size benzediğini sansa bile, o tek başına topunuzdan önemlidir. Çünkü üstüne fanusla örttüğüm odur, rüzgardan koruduğum odur.” Prensin gezegeninde her şey özel olmak zorundadır, tek bir gül – ki bize göre ağaçlar – eşsizleşir ve tek bir çocuk “prens” olur. Belki bu ağaçlarla mevsim değişir ve Akdeniz olur. Küçük Prens’in yazarı kitabı bir büyüğe adadığı için, kitabın hemen başında çocuklardan özür diliyor. Ben de bu kitabı büyüklere böyle bir olayla anlattığım için, tüm çocuklardan af diliyorum.
Küçük Prens
Küçük PrensAntoine de Saint-Exupéry · Can Çocuk Yayınları · 2015236,5bin okunma
·
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.