Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

213 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Yeni Roman Okumaları 3
MODERN BİR ‘OidiPolisiye’ ÖYKÜ: SİLGİLER Okumayı sadece zevk olarak görmeyen bir okur edebi eserlerin bir kümülatifleşme sürecinin ürünleri olduğunun farkındadır. Bu farkındalık farklı iki eseri okuyup ‘aaa, bu kitabın bölümünü sanki diğer kitapta da okumuştum’ gibi cümlelerin kurulmasıyla başlar. Okur sonradan iyice farkına varacaktır ki, edebiyatta artık salt yeni bir söylem yoktur, çoğu yeni anlatı bir önceki anlatının devamı niteliğindedir. Italo Calvino bir nevi Don Kişot’un devamı niteliğinde yazdığı ünlü eseri Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’da bu konu hakkında "Başlayan, ama bitmeyen öyküler dünyasında yaşıyoruz" der. Devam eden sayfalarda da bu görüşünü savunmaya devam eder: “(…)Ünlü yazarların romanlarının pek çoğunun daha piyasaya çıkmadan birkaç yıl önce kelimesi kelimesine 'Öykülerin Babası'nın boğuk sesinden dökülmüş olduğu gerçeği saptanıyor. Bazılarına göre İhtiyar Kızılderili anlatı malzemesinin evrensel kaynağıdır; bütün öteki yazarların bireysel yaratımlarının kaynaklandığı ana magmadır; başkalarına göre de sanrılar gördüren mantarlar tüketerek hayali mizaçları çok güçlü olanların içsel dünyalarıyla iletişim kurabilen ve onların ruhsal dalgalarını yakalayabilen bir kâhindir; onun Homeros'un, Binbir Gece Masalları'nın veya Popol Vuh'un yazarının hatta Alexandre Dumas ve James Joyce'un yeniden cisim bulmuş sureti olduğunu söyleyenler de vardır”. Bu alıntılar bizi bir bakımdan metinlerarasılık kuramına çıkarır. Metinlerarasılık kuramına göre, bir metin başka bir metne alıntılama, anıştırma, gönderge gibi pek çok biçimde çağrışımda bulunabilir. Silgiler kitabı metinlerarasılık bakımından incelendiğinde çok eski ve ünlü bir mitoloji hikâyesi olan Oidipus’un modern bir çeşitlemesi olarak görülebilir. Yazarın Yeni Roman akımıyla bağlantısı düşünüldüğünde bu çeşitlemenin etrafının yeni biçimlerle kaplı olduğu da gözden kaçmayacaktır. Size hemen üstteki son iki cümlede çok büyük bir ipucu verdim. Oidipus hikâyesini bilenler(bilmeyenler için #30619141) artık kitabın nasıl biteceğini biliyor. Onun için kitap hakkında gönül rahatlığıyla konuşmaktan geri durmayacağım. Kitabın tadı kaçar diyorsanız içiniz rahat olsun kaçmıyor. Buna rağmen itiraz ediyorsanız şikâyet butonunu kullanabilirsiniz. Silgiler edebi bir polisiye öyküdür. Bir polisiye romanda karakterlerin profili nasılsa bu kitaptaki karakterleri de öyle düşününün. Yani bir kurbanımız var, bir katil, polisler, görgü tanıkları ve bu kitap için fazladan bir iki kişi daha. Ve polisiye kitapların olmazsa olmazı gizem ve karmaşa. Kitabın sonunu daha ortasına gelmeden tahmin ediyorum ama o gizem duygusu hiç eksilmiyor. Kısaca özetlersem: Daniel Dupont bir çete tarafından öldürülmeye çalışılmış fakat olaydan yaralı kurtulmuştur. Ama gazetelerde ve polis kayıtlarında öldü diye geçilmiştir. Bunun sebebi Daniel Dupont’un kendini öldü diye göstermek istemesidir. Bir iki arkadaşı dışında herkes onu öldü bilmektedir(polisler dâhil). Bu cinayeti çözmek için görevlendirilen Wallas, hikâyenin sonunda gerçekte ölmemiş Dupont’u trajik şekilde öldürecektir. Şimdi öncelikle, Oidipus çeşitlemesi üzerine ve Silgiler isminin anlamına, devamında da kitabın Yeni Roman bakımından önemine bakalım. Yaklaşık 10 gün önce Sophokles’in Kral Oidipus’unu okumuştum. Silgiler’i okuyana kadar Oidipus’un bir çeşitlemesi olduğunu bilmiyordum. Oidipus’un başına gelenleri Kral Oidipus incelemesinde daha detaylı anlatmıştım. Ama hatırlatmak için bir bölümü alıntılıyorum: “(…)Çiftin çocukları olmadığı için Apollon’a giderler. Apollon onlara bir çocukları olacağını ama çocuğun babasını öldürerek annesiyle evleneceğini söyler. Laios çocuk doğduktan sonra onu ayaklarından bağlatarak bir dağa attırır. Dağda çocuğu çobanın birisi kurtarır ve Korinthos kralına verir. Çocuğa “ayağı şişmiş, incinmiş” manasına gelen Oidupus ismini verirler. Oidipus büyür. Bir gün bir tartışma sırasında kendisine uydurma evlat denildiğini duyunca şok olur ve işin aslını öğrenmek için Apollon’un kâhinine gider. Aldığı cevap Laios ile aynıdır. Ama kâhin gerçek annesi ve babasını söylemez. Bunu duyan Oidipus kehanetin gerçekleşmemesi için şehri terk eder. Yolda başta belirttiğim gibi fark etmeden öz babası Laois’ı öldürür yoluna devam eder.” Devamında da kendi öz annesiyle evlenir. Hikâye kısaca böyledir. Yazar Robbe-Grillet kitap boyunca bu miti okura anımsatmak için çok çaba sarf etmiştir. Oidipus Thebai şehrine girerken herkese bilmece soran canavar Sphinks ona da bir bilmece sormuştu. Bilmece şu şekildedir: “Sabahleyin dört, öğleyin iki, akşam üç ayakla yürüyen yaratık hangisidir.” Silgiler’de bu görevin bir ayyaşa verildiğini görüyoruz. Ayyaş herkese bilmece sorar. Wallas’a sorduğu bilmece de şu şekildedir: “Hangi hayvan sabah babasını öldürür, öğlen mahremiyle yatar, akşam da kör olur.” Yine Thebai kentinin yıkıntılarıyla ilgili bir fotoğraf görürüz. Korinthos kentini anımsatan Corinthe Sokağı, Wallas’ın aradığı silgi markasının (Oidipe isminden hareketle) sadece ortasındaki “di” harflerini hatırlaması, Wallas’ın Juard’ın karısına ilgi duyması okura sunulan ipuçlarıdır. Miti bilenler şanslıdır. Oidipus mitini bilmeyen bir okur da şanslıdır çünkü gizemli ve kendine çeken polisiye bir öykü okuyor. Wallas kitap boyunca yumuşak, hafif, gevrek, ama ezildiğinde biçimi bozulmayıp toz halinde ufalanacak, kolayca bölünebilecek, kırıldığında da deniz kabuğunun içindeki sedef gibi kaygan ve parlak olacak bir silgi aramaktadır. Ama aradığı silgiyi hiç bulamaz. Wallas neden bu silgiyi aramaktadır, sorusuna geliyoruz. Oidipus kaderinden kaçmak için bulunduğu şehri terk ediyor ama yine de kaderinden kaçamıyordu. Wallas’ın durumunu şöyle açıklıyor sevgili Jale Parla: “Silgiler, besbelli, bilinçaltının, çocukluğun ilk anılarını silerek Wallas’a gizli arzularını unutturan bastırma mekanizmalarının aracısıdır. Zaman gibi onlar da sildikçe ufala(nı)rlar; mitik zamanın egemen olduğu zamansızlık uzantılarında silgiler acizdir. Saatin durduğu yirmi dört saat zarfında Wallas’ın aradığı silgiyi bulamamasının anlamı artık kaderinden kaçamayacağı, anılarını silemeyeceği demek olsa gerektir.” Silgiler kitabının simgesel ismi de buradan geliyor. Şimdi sevmediğiniz kısma gelelim. Kitap Yeni Roman akımın ilk eseri sayılıyor. Okuduğum örneklerden hareketle bana göre hem akıma uygunluk açısından hem de edebi olarak en iyisiydi. Yeni Romancıların kişileri ve olayı geri ittiğini, nesneyi ve diğer öğeleri öne çıkardığından incelemelerde çokça bahsettim. Tabii tamamen de romandan atmıyor. Bu kitap için de durum aynı. Yukarıda anlattıklarım kitabın öyle olmadığı, Wallas ve Dupont karakterlerinin öne çıktığı düşüncesini doğurabilir, normaldir. Ne kadar öyle gözükürse gözüksün bu kitabın başkişisi zamandır. Öyle ki kitabın girişinde Sophokles’in "Her şeye göz kulak olan zaman, sana rağmen çözümünü getirdi" sözü yer alır. Kitap zamanın kontrolü altında başlar: “Her şeyi açık seçik görmesine gerek yok, ne yaptığını bile bilmez zaten. Hala uykuda. Hareketlerinin her ayrıntısı çok eski yasalar tarafından yönetilmekte, dolayısıyla, insanca niyetlerin yol açtığı dalgalanmalardan da etkilenmiyor; her saniye katıksız bir hareket demek: yana doğru bir adım, iskemle otuz santim öteye, masa bezini şöyle üç defa dolaştır, sağa doğru yarım dön, iki adım ileri, her saniye belli, kusursuz, eşit, çapaksız. Otuz bir. Otuz iki. Otuz üç. Otuz dört. Otuz beş. Otuz altı. Otuz yedi. Her saniyenin kendi, kesin yeri var.” Ama kitap boyunca akıyor gibi duran zaman “ne yazık ki, kısa bir süre sonra, efendi olmaktan çıkacak”tır. Burada bize zamanın akmadığı hissi verilmek istenmektedir. Wallas’ın kol saati ve Dupont’un duvardaki saati, Dupont’u ilk öldürme teşebbüsüne girişildiği 7.30’da durur ve romanın sonuna yani ertesi gün Wallas’ın Dupont’u istemeden öldürdüğü 7.30’da tekrar çalışmaya başlar. Başlangıç bir sona dönüşür, son da bir başlangıca. Bu sahneyi film izlemiş gibi düşünelim. Katil 7.30’da Dupont’u öldürmeye geliyor, tam o anda filmi durduralım. Aradan 24 saat geçtiğini düşünüp ilk katil yerine Wallas’ı koyalım, saat de 7.30. Devam ettirelim filmi. Şimdi başlangıcın bir sona, sonun da bir başlangıca dönüştüğünü daha iyi anlayabiliriz. Zaten kitap boyunca film izliyor gibiyizdir. Yeni Romancılar her şeyi bilen gören bir bakış açısını reddediyorlardı. Anlatıcı bir kamera objektifliğinde ne görüp biliyorsa okur da aynı şeyi bilir. Bakış açısı buna göre ayarlanmıştır. Karakter kadrajdan çıktığı anda artık onunla ilgili bir şeyi bilmeyiz. Kişilikleri hakkında çok fazla bilgi sahibi olamayız. Buradan da karakterlerin geriye itildiğini çıkarabiliriz. Romanda nesneler sanki insanlaştırılmaya çalışılmıştır: “On iki iskemlenin, geceyi geçirdikleri, suni mermer masalardan yavaşça indikleri saatteyiz.” İnsan ya da hayvan geceyi bir yerde geçirir. “Kaprislidir; başlangıçta epey sıkıcıdır bu durum; alışmak gerek.” Kapris insana has bir duygudur. Yeni Romancılarda nesnenin bir ruha kavuşmaya çalıştırıldığını bu örnekler de olduğu gibi çokça görüyoruz. Betimlemelerin de kitapta önemli bir kapladığını görürüz. Karşılaşılan tablolar, sokağın yapısı, evin içi sürekli ve en ince ayrıntısına kadar betimlenir. Sadece nesneler değil eylemler de en ince ayrıntısına kadar betimlenir. Örnek olarak: “Sahanlık. Sağda kapı. Çalışma odası. Tam da Bona'nın betimlediği gibi, belki biraz daha dar ve karışık: kitaplar, her yanda kitaplar, duvarları kaplayan kitapların nerdeyse tümü de yeşil deri ciltli, ötekiler, karton ciltli olanlar ise özenle yığılmış şöminenin üstüne, bir sehpanın üstüne, hatta doğrudan doğruya yere bile yığılmış; masanın köşesine, deri kaplı iki koltuğun üstüne rastgele konulmuş olanlar da var. Koyu renkli meşe ağacından yapılma uzun ve anıtsal masa odanın geri kalanını kaplar. Masanın üstü kağıt ve dosyalarla kaplı; odanın tam ortasına konulmuş abajurlu koca lamba sönük. Tavanda karpuzun içinde tek bir ampul parlar.” Bu gibi örnekler çoğaltılabilir. Tüm bunlara baktığımızda kitabın Yeni Roman akımıyla özdeşleştiğini görüyoruz. Sonunda bitti. Kitabı Yeni Roman’dan bağımsız olarak okusaydım çok severdim. Yine sevdim zaten. Uzun zamandır edebi bir polisiye nasıl olur acaba diye merak içerisindeydim. Bu merakımı da gidermiş oldum. Tavsiye eder miyim ederim, ama baskısı yok ve yayınevinden bir daha basılmayacağı mailini de aldım. Pdf isteyenlere ulaştırabilirim. Yeni Roman Okumaları’m da artık son buluyor. Yeni Roman araştırması(#30544221) için başta Alain Robbe-Grillet, Jale Parla’nın kitapları olmak üzere 3 4 farklı kitaptan yararlandım. Okuduğum onlarca makaleyi de eklemeliyim. Daha geniş bir sonuç yazmak isterdim ama bünyem biraz daha Yeni Roman’ı kaldıramayacak. Kısaca sonuç olarak Yeni Roman akımının çok fazla başarıya ulaşamadığını, eleştirmenlerin yorumları altında ezildiklerini ama başlattıkları yenilik hareketlerinin Postmodernizme kapıyı araladığını gördüm. Bu süreçte yeri geldi çok bunaldım, bırakmak istedim ama verimli de oldu. Edebiyatta yeni şeyleri denemekten siz de geri durmayın. Esen kalın.
Silgiler
SilgilerAlain Robbe-Grillet · Yapı Kredi Yayınları · 200532 okunma
··1 alıntı·
1.357 görüntüleme
Turhan Yıldırım okurunun profil resmi
Folkitap yeniden bastı kitabı.
İlknur Demir okurunun profil resmi
Peki kitabı nasıl bulacağız :)
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Sahaflarda çok pahalı. En mantıklısı benim gibi pdf formatını fotokopi çektirmek. Mail adresinizi verirseniz paylaşırım. :)
3 sonraki yanıtı göster
Nesrin A. okurunun profil resmi
Haydut
Haydut
'u okuyorum, dedim ki içimden tam
Murat Sezgin
Murat Sezgin
lik bir kitap. Ama yeni roman tanımına girip girmediği konusunda yine de karar veremedim, kişileri ve olaylar açısından uyumlu mu değil mi diye. Çok orijinal bir konusu varmış, kitabı okumuş olsaydım inceleme daha da muhteşem gelirdi muhtemelen. Elinize sağlık.
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Nesrin Hanım. Yeni Roman sadece Fransız edebiyatında küçük bir kıvılcım oluşturmuş. Yazar İsviçreli sanırım. Ama neden olmasın belki de o tarzda yazmıştır. Okumadığım için çok bilemiyorum. Umarım ilerde okumaya fırsat bulurum. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.