Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

336 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
14 saatte okudu
Yaşamak... dinmeyen bir ağrı...
Çıktığım yolculukta bana eşlik etmesi için seçtiğim Dünya Ağrısı aynı şehre yolumun ikinci kere düşmesiyle başka başka şehirler değiştirerek ama aynı yollarda son buldu. Son bulan çekilen Dünya Ağrısı değil ama, o dinmeyen bir ağrı. Kitapta durup durup hep bu gerçeği çarpıyor işte insanın yüzüne hem de ne çarpmak, derindeyse ağrınız daha derin katmanlarda yokluyorsunuz o ağrıyı. Otelci Mürşit’in ve genç Madenci’nin önce sessizce birbirlerinin yüzlerinde okudukları acıyı, hapsolan kelimelerini zamanla ortaya dökmeleriyle çıkıyoruz bu ağrılı yolculuğa. Mürşit'in onu zehirleyen rüyaları, karısı Şükran’a, çocukları Özgür ve Elvan’a, babasından kalma otele ve tüm dünyaya olan kayıtsızlığı, her tutunmaya çalıştığında parçalarına ayrılan hayatı. Bir yanda da aynı ağrıyla kıvrandığını bildiği genç Madenci. Bir tesellisi bu belki de; akşamları bir rakı sofrasında anlamlandırmaya çalıştıkları hayat ve ikisinin de peşini bırakmayan geçmişlerinin acı hatıraları. Babasının hayal kırıklığı olan Mürşit’ in babasının hayallerine ve hastalığına kurban olan hayatı, elinden kayıp giden özgürlüğü (ki bu yüzden oğlunun adı Özgür) bir ağaç gibi hiçbir geleceği olmayan bir şehre, bir otele ağaç gibi kök salması. Ne gidebilen ne kalabilen, bu kök salmış haliyle, bütün tepkisizliğiyle direnen bir kaybeden. Diğer tarafta da kaçarsa, oradan oraya savrulursa unutabileceğine inanan Madenci. Ama ne fayda! İnsan kendinden nasıl kaçabilir? Bir ihtimal olarak hep bir kenarda duran intihar. ‘ İstediğimiz zaman gösteriden ayrılabilecek olmamız coşturucu bir fikirdir.’ Madencinin karısı Arzu da bu coşturucu fikirle ayrılıyor gösteriden; ‘Sana tutunuyordum, kopardın.’ diyerek. Bu iki hikayenin yanında akıp giden diğer hikayeler. Otelde kalanlar, otele uğrayanlar, otelde ölenler, bütün bu hikayelerde gördüğümüz ve hissettiğimiz şehrin çaresizliği, sefaleti ve tüm bunları çaresiz kabullenişleri. Ülkemin dinmeyen ağrılarına da selam gönderiyor kitap: Madenci’nin babasıyla yaşadığı çocukluk anısını Maraş’ın yıl dönümünde Mürşit ’e anlatırken hatırladığımız 1978 Maraş olayları. “yedi günde yüz elli ölü.” Madencinin unutmaya çalıştığı ama bir şekilde kendini hatırlatıp onu sarsan çıplak ölü kız çocuğunun fotoğrafı. Ben de dakikalarca baktım bu fotoğrafa içimde bir ağrıyla. “Zalimlikten öte bir şey.” Dükkanında ölü buldukları kendi halinde sessiz sakin ayakkabı tamircisi Kamer Amca’nın aslen Ermeni olduğunu, asıl adının Kamar ve kimsesiz olduğunu öğrendiklerinde insanların verdiği tepkiler insanlığı yeniden sorgulatıyor bize. Alevi kızı sevdi ve alamadı diye düğününde kendini öldürmeye çalışan damat da aşkı yeniden sorgulatıyor. “ Âşıklar mübarektir, âlemde aşk olmasa köpekten aşağı olurdu halimiz” diyen Mürşit’in babası ‘Kız Aleviymiş’ dediklerinde “Haa.. o zaman başka” diyor. Aşkta yetmiyor insan etmeye. Çingene mahallesinde katledilen hamalın kanını da kolayca temizliyorlar ellerinden ve vicdanlarından. Pehlivan’ın içinde dinmeyen bir ağrı, Yolvermez'de kızı Hülya’nın içinin ağrısına dayanamayıp kendini attığı uçurum. Bunlar ve daha nice acı; adalet ve insanlık arayışı. Mürşit’in sinemada gidip izlediği filmle Anayurt Oteli’ne uğruyoruz , Erkut'tan aldığı kitapla Cioran'in Ezeli Mağlup'unun sayfalarında dolaşıyoruz. “ İnsan bir uçurumdur.” Ey hep bir kelime arayan kalbim..! Sonra arayan tekrar arayan kalbim..! O kelimeleri hapsolduğu yerden çıkarıp, gözyaşlarıyla yıkayıp bir arınma yaşıyor sonunda ikisi de. Geçmişin günahları şimdinin ağrısını anlamamızı sağlıyor. Madenci kaçmaya karar verirken ‘ Bazıları benim gibi ağaç doğar.’ diyen Mürşit kök saldığı yere otele geri dönüyor. Mürşit'in kök saldığı bu şehir, otel, sokaklar, meyhane, kitapçı. Mekân tasvirleri o kadar iyi ki bir film olsa seyrederdik aynı zamanda bu kitabı. Son olarak kitabın içinde geçen Mürşit’in karısının mırıldandığı Sezen Aksu Keskin Bıçak ve Atlantik'te radyoda çalan Nihansın dideden, ey mest-i nazım şarkılarını da dinlemeden geçmeyelim. youtu.be/kR0EX8XK-8I youtu.be/zXcG5NFJBQA Söyleyecek daha çok şey var belki de. Madenci’nin karşısında kelimelerin selini durduramayan Mürşit gibiyim şu an. “Anlattıkça içi boşalıyor, sonra boşalan yeri yoğun bir keder dolduruyor.” Kelimeler de çaresiz. İçindeki yumrunun adına rastladı birden: Weltschmerz ya da dünya ağrısı. Ya da Herkesin kendi hikayesinde hissettiği, içinde sakladığı, sırladığı, adına ağrı, sızı, sancı, dert, acı kim bilir başka ne isimler koyduğu o dinmeyen, geçmeyen, sadece bize ait olan.
Dünya Ağrısı
Dünya AğrısıAyfer Tunç · Can Yayınları · 20214,000 okunma
··
841 görüntüleme
kyrios maldoror okurunun profil resmi
Emeğine sağlık, çok güzel olmuş Habibe Sultan. :))
Habibe okurunun profil resmi
:)) Teşekkürler Fırat :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.