"Nelere tahammülsüzlüklerin ? İnsanların bu kadın gibi kesin hükümlerle konuşma hakkını kendilerinde bulmalarına dayanamıyorsun. Sen peki ? Kaç kere konuştun kesin ve keskin, çiğneyerek kendini ? İki ucu keskin bıçaktın da hem sen kan revan hem karşındaki. Öyle değil miydi ? "
"Hala delirmemiş olanları acıyarak geçiriyorsun aklından. Onlarda sana yapıyor aynısını. Onlar.. Bu puzzle da bir yere uymayı başarmış olanlar. Ya sen ? Bir parçacıktın. Diğer parçalar arasında bir yer bulamadın kendine dimi ? "
“Bana bir şarkı söylesene Kenan. Ama her şeyi düzelte bilecek bir şarkı olsun ve yokuşu indikten sonra da hemen bitmesin” dedim. “Önce sen bana ne yavrusu olduğunu söyle sonra şarkı” dedi. “Kedi” dedim. Başka ne olabilirdi."
Özellikle bu cümleleri okurken 'oooo' dedim; bir aydınlanma, biraz gülümseme eşlik etti okumaya. Başkasına bakarken kendimizi görememizi fark ettim. Kendi Tanrımızı kendimizin yaptığını, yalnızlıkta bile buna tapındığımızı düşündüm. Baktım düşünceler ağırlaşıyor, kendimi gerçek bir zihin sürgününde bulacağım, durdum. Yorumunu yaz dedim, belki düşüncelerin durulur, doğruymuş. Elinize, fikirlerinize sağlık İpek Hanım, kedi selamı ile :)