Öyleyse bu hesapta ben yanıldım.
Bu ağır yükü sırtıma ben kondurdum.
O çağırdı ben uydum.
Rabbim, Sen benimle ezelde ünsiyet peyda ettin.
Bir ayna kıldın beni, döndün, o aynadan kendine nazar
ettin.
isimlerini paylaştırdın cümle âleme de bütün isimlerinin
yek-cümlesini bende söyledin.
Sen ki bana ruhumdan, demiştin. Melekleri, manamın
önünde secdeye davet etmiştin.
Sen. Beni bana emanet etmiştin.
Ama ben. Emaneti koruyamadım.
Ama yine de ben. Gördüğümden hiç vazgeçmedim.
Bir kez sürçtüysem de hâlâ o ben’im.
O vakit o kadar çok şey idiysem, nasıl olup da şimdi hiçbir
şeyim?
Canımı alsan, şu ölümlü bedenimi, çamurdan tenimi çıkar-
san aradan benden geriye Senin nefesin kalır. Peki ben, varlığım-
dan hoşnut olmayım mı?
Sana kul ama Senin yarattıklarına üstün olmayım mı?
Bu üstünlüğüm hatırına.
Beni affet.
Ey Kelîm, ey Kelimelerin Sahibi,
Yaratan’ın ismi en büyük isim.
Yaratılanda Yaratan’ın ismi.
Senin isminin hatırına.
Bana verdiğin isim aşkına. Benim adıma. Senin adına.
Beni yaratan Sensin.
Sen. Kendi hatırına.
Rabbim hoş gör beni, yarattığını. “Yaratanımdan ötürü” beni
bağışla.
Her şeye razıyım:
Cennetteyken daha içime düşen şu amansız kedere.
Anlamlarını ilk kez çözdüğüm şu kötü huylu kelimelere.
Hatta Havva’dan ayrılığa. Hatta cennetten sürgünlüğe, yiti-
ğe, düşmeye.
Ama benim içime koyduğun Senden yanımla, yani yaratıl-
mış olanın da Yaratan üzerindeki hakkıyla.
Şuna razı değilim ki kalbimin Senden haber alan kısmını
kapatma. Beni Sensiz bırakma.
Ey Âlemlerin Rabbi, ey benim Rabbim,
İster sürgün et. İster kov, gönder bahçenden. Ama beni
Senden gönderme.
Cennetinden düşürürken gözünden de düşürme. Kendi rızan
için, benden vazgeçme.
Ne edersen et. Ama beni kendine dâhil et. Kendine merhamet
eder gibi bana merhamet et. Sonra dön bak yarattığına, bir filbahar
ağacının altında yarattığın günkü gibi kabul et, onu öylece affet.
Benim kalbim Senin nazarın. Bana bir nazar et.
Bulmuştum kaybettim.
Rabbim, Ey Âlemlerin Rabbi. Ben de Senin âleminden değil
miyim?
Beni affet melek değilim.
Affet, diyorsam hâlâ Seninim.
Tanrım, ben şu kutsal ruhla, şu toprak bedene nasıl sığayım?
Şu yolda taş olsaydım, sarsılmaz kıpırdamazdım. Şaşmaz sap-
mazdım. Ama affet, insanım.
Ey âlimlerin Alîmi. Zamanın Sahibi.
Ey tevbekârların Tevvâbı.
Sen affı seversin. Rahman ve Rahim olan adınla, gaflete
merhamet edersin.
Bana verdiğin kelimelerden okuyorum ki Sen, Sen’den
dönenlere bile geri dönerlerse gel, diyeceksin. Altından buzağıya
tapanları bile eğer af dilerlerse, affedeceksin.
Kıyas değil ümit. Beni de affet.
Ben kendimi affetmesem bile Sen beni affet.