Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

251 syf.
·
Puan vermedi
·
13 günde okudu
Beş yüz yıl önce kesilmiş bir ağaç, geride kalan kütüğü sayesinde halen yaşıyor olabilir mi? Ağaçlar besin alışverişi için koloniler kurabilir mi? Tek başına bir ekosistem oluşturamayan bazı ağaçlar, orman olup topluluk ruhuyla mı yaşamak zorunda? Ağaçlar sosyal varlıklar mı yani? Ya da bir başka ağaç tek başına asırlarca bir tarlanın ortasında yaşayabilir mi? Münzevi diyebilir miyiz ona? Hasta olan ağaçlar, fil sürüleri gibi sağlıklı olanlar tarafından tekrar ayaklanana kadar yalnız bırakılmıyor, hasta ağaçlara enerji akışı mı sağlıyor? Bazı ağaçların çürüyüp toprağa karışması onlarca yıl sürerken, bazı ağaçlar yosunlu taşlar sayesinde asırlar boyu hayatta mı kalıyorlar? Doğa neden her ağacın yaşam standardını farklı hale getirmiş? Nasıl yani; ağaçlar arasında da mı sınıfsal ayrım var? Hadi canım! Ağaçlar türlerini ve yaşamlarını sürdürebilmek için, yapraklarıyla beslenen böceklere, tırtıllara karşı ne kadar acımasız olabiliyorlar? Ağaçlar işkenceci mi yoksa sadece öz savunma mı yapıyorlar? Yoksa bazı ağaçlar diğer ağaçlara karşı soykırım mı uyguluyor? Ne yani ağaçlar faşist mi? Yok canım! İnsanoğlundan çok yıllar önce iletişim yollarını bulup mantarlar sayesinde internet ağı mı kurmuşlar? Mantarlar yok olursa ormanlara ne olur? Mantarlar neden zehirlidir peki? Birbirlerine rakip olan ağaçlar bile, eğer söz konusu olan hayatta kalmak ise belirli sürelerle dost olabiliyorlar mı? Ağaçlarda mı politik davranıyorlar? Her devrin ağacı mı bunlar? Sessizce göğe yükselen ağaçların hiç ses çıkarmadığını mı düşünüyorsunuz? Ağaçların yanlarında üreyen küçük ağaççıkları orman işçileri kestiği zaman, ağaçlar kökleri hava alıyor diye mutlu mu oluyorlar zannediyorsunuz? Şehirlerde kaldırımları süslemek için ektiğimiz ağaçlar ekosisteme faydalı mı, peki köklerini salacak yer bulamayan bu zavallılar ne kadar mutlu? Ellerimizle diktiğimiz ağaçları toprağa dikerken köklerine zarar verirsek diğer ağaçlarla iletişim kurmasını engelleyip ağacı yalnızlığa mı mahkum ediyoruz? Peki kültür bitkilerinin sesi var mıdır? Ormandan koparıp götürdüğümüz bir meşe palamudunun ya da evimizde dekorasyon olarak kullandığımız, özene bezene boyayıp sanat yaptığımızı zannettiğimiz bir çam kozalağının kış boyu beslenmek zorunda olan hamile bir ağacın kışlık besini olmadığını nereden biliyoruz? Ağaçlarda ensest üreme var mı? Ya doğum kontrolü? Ya da öğrenme yeteneği? Eğitimlerini ebeveynlerinden alıyor olabilirler mi? Susuz kalan ağaçlar ne yapıyor acaba? Aman tanrım! Çığlık mı atıyorlar? Bencil kayınlar, yalnızlığı seven meşe ağacı, yaşamın tadını çıkara çıkara büyüyen ladinler, tutumluluk ve sabrın simgesi porsuk ağaçları. Her birinin kendilerine özgü karakterleri var ve bu karakterleri ile bizler onların doğup, büyümelerine ve eceli ile ölmelerine izin verdiğimiz süre içinde eko sistemi koruyabiliriz ancak. Eceli ile ölüm? Kitap bugüne kadar ağaçlar hakkında doğru bildiğimiz ne kadar çok yanlış olduğunu anlatıyor bizlere. Yazar Peter Wohlleben bir orman mühendisi. Yıllarca Hümmel köyünde yönettiği ormanda yaptığı gözlemleri sonucu ortaya çıkarmış bu kitabı. Burada bilimsel gerçeklik geliyor tabii aklımıza. Gözlem ile elde edilen veriler bilimsel gerçeklik midir? Tabii ki yeterli değildir. Şunu da dip not olarak paylaşmakta yarar görüyorum. Yazarın bir çok gözlemi laboratuvar ortamında deneye tabi tutulmuş ve doğrulanmıştır. Bu bilim kuruluşlarını da kitabında belirtmiş yazar. Peter Wohlleben bu konuda yalnız değil. Suzan Simard -ki bu konunun öncülerinden- ve Paul Stamets ve birçok bilim insanı aynı görüşteler kitabın yazarı ile. Fakat birçok bilim insanı da bu görüşü paylaşmamakta. Bu görüşü savunmayan bilim insanlarının karşı çıkış nedenleri hakkında sağlıklı bir bilgiye ulaşamadım. Söz konusu kapitalizm ise ve ormanlar üretilecek bir mal ise korunmalarına karşı çıkmak sistemin bir getirisi olabilir elbette. Ormanlara bakış açımızı değiştirecek Ted konuşmalarını eklemek konunun daha kolay anlaşılmasına yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. Suzanne Simard’ ın TED konuşması; ted.com/talks/suzanne_s... Paul Stamets'ın TED konuşması; ted.com/talks/paul_stam... ve Türkiye Permakültür Araştırma Enstitüsü’ eklediği bir TED konuşması; facebook.com/priturkey/video... Kitap Ali Sinan Çulhaoğlu’ nun bence oldukça başarılı çevirisi ve Tema Vakfının katkıları ile Kitap Kurdu Yayınları tarafından piyasaya sürülmüş. Dönüşümlü kağıt kullanıldığını varsayıyorum çünkü kitabın herhangi bir yerinde böyle bir açıklamaya rastlamadım. Sunu ve Ön Söz ile birlikte otuz altı bölümden oluşuyor kitap. Bazı bölümleri gereksiz şekilde uzatmış yazar ama kitabı yıllar boyunca, ormanın her hücresini hissederek gözlemlediği varsayılırsa eğer, daha kısa yazmak mümkün mü tartışılır tabii. Kitap oldukça rahat okunur bir dille yazılmış. Hatta bilimsel açıklamalar bile konu ile ilgisi olmayan okurları dahi zorlamayacak sadelikte. Son zamanlarda doğa ile ilgili kitaplar okumayı tercih ediyorum. Belki sıkıldım romanlardan, şiirlerden ya da insan belli bir yaşa gelince tüm izmleri hayatından çıkarıp doğanın gücünü, onun koruyuculuğunu, sessizliğini daha derinden hissediyor. Ağaçların Gizli Yaşamından önce okuduğum kitaplardan özellikle All Gore’ un Gelecek #31226337 ve Henry David Thoreau’ nun Doğal yaşam ve Başkaldırı #32313492 kitapları en çok etkilendiklerim. O nedenle her iki kitaba yaptığım incelemeyi de eklemek istedim. Her iki kitabında doğaya ve dünyaya bakış açımızı değiştireceğini tahmin ediyorum. Ve son olarak Peter Wohlleben sayesinde ormanlara daha farklı bakmayı, ormanda yürürken daha dikkatli adımlar atmayı, kopardığım bir yaprağın kilometrelerce ötede bir ağacın canını yaktığını fark ettim. Sırf bu nedenlerle bile okunmalı bu kitap. Bir daha ki sefere ormanda yürüyüşe çıktığımızda hafif bir çıtırtı duyarsak eğer; dikkat edelim zira bu duyduğumuz şey, sadece rüzgarın sesi olmayabilir. Kitabın incelemesini burada sonlandırabilirdim ama kitabı okuduktan sonra yaptığım araştırmaları ve doğa hakkında düşüncelerimi de eklemek istedim. O nedenle dilerseniz buradan sonra okumama hakkınızı kullanabilirsiniz. Ormanlar hakkında bizlere öğretilen yalanlar, ormanları üretilebilecek meta olarak görmemizi sağlıyor ve bilgi eksikliğinden dolayı ağaçlara acı çektirilirken ya da onların ömürleri kısaltılırken sessiz kalmamıza neden oluyor. Bu yalanların en acımasızı; ‘’Ormanların gençleştirilmesi’’. Nedir bu yalan; "Ormanlardaki yaşlı ağaçlarda mantarlar üremeye başlar ya da diğer ağaçların daha fazla güneş ışığı alması gerekirse ‘’gençleştirme’’ adı altında kesip yeni ağaçlara yer açmalıyız ki orman gençleşsin ve bir bütün olarak yaşamaya devam etsin." İşte bu kocaman bir YALAN. Çünkü ormanlar kendi başlarına bir ekosistem. Ormanları tek tek ağaçlardan oluşan bir grup olarak görmek hastalıklı bir bakış açısı. Orman, ormandır. Tek başına bir ekosistemdir. O nedenle hangi ağacına ne zaman, ne kadar güneş ışığı gerektiğine ya da bünyesini saran bir hastalıkla nasıl mücadele edeceğine kendisi karar verebilir. Bize bu konuda hiç ihtiyacı yok. Yeter ki biz kendimizi üstün yaratıklar olarak görmekten vazgeçip, ormanın işine karışmayalım. Bizlere ormanların gençleştirilmesi yalanının söylenmesinin tek bir sebebi var. Kapitalizm. Çünkü insana barınmak için kereste, ısınmak için odun gerekli. Bu nedenle ağaçların eceli ile ölmelerine izin vermiyor ve kendi ellerimizle iklim değişikliklerine sebep oluyoruz. Kapitalizmin gereğidir; "Pazarlanabilir her ne varsa pazarlanabilir." Bunun orman olması, ya da pazarladığımız ürünün ekosisteme zarar vermesi kapitalizmin hiç umurunda değildir. Üstelik bu gençleştirme işini, medeniyetin sembolü olarak gördüğümüz ve vazgeçemediğimiz bana göre dünyanın sonunu getirecek olan TEKNOLOJİ ile yapmaktayız. O kocaman, ürkütücü makinalarla ağaçları gençleştirmek adı altında, orman zemininde dolaştıkça, ağacın çevresindeki çürümüş yaprakları, küçük akarları, ağaçların biz insanoğlundan yüzyıllar önce kurduğu ve haberleşmesini sağlayan internet ağını (mantar ağlarını) yok ediyoruz. Böylece haberleşemeyen ağaçlar, yağmurun gelişini, böcek istilalarını hatta belki mevsim değişikliklerini bile öğrenemeyip yaşam fonksiyonlarını kaybediyorlar. Bizlere bilimsel doğrular olarak aktarılan bir çok şeyin kapitalizmin bir oyunu olduğunu zamanla anlıyoruz. Bunun en tipik örneği; son zamanlarda ses bulan ‘’Kolesterol’’ gerçeği. İlaç sektörünün bir tuzağı mı yoksa kolesterol masum mu tartışmalarının sürdüğü gibi ormanlar da benzer sebeplerle tartışılmaya devam ediyor. Şöyle ki ormanlar; Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki en önemli iki basamağını sağlamakta biz insanoğluna. Nedir bu iki basamak. Fizyolojik ihtiyaçlar (açlık, susuzluk, vb.) ve güvenlik (barınma, ısınma vb.). Bu iki ihtiyacın büyük bölümü ormanlardan sağlanıyor maalesef. Hâl böyle olunca ormanların sessiz çığlıklarını uzun yıllar boyunca duymamız pek mümkün görünmüyor. Ağaçların acıyı hissedebildiğini, hafızaları olduğunu ve ebeveyn ağaçların çocuklarıyla birlikte yaşadığını öğrenmemiz gerekiyor artık. Onları; sıradan bir iş gibi devasa makinelerle kesip, hayatlarını altüst etmeye, yaktığımız odunlarla karbon salınımını arttırıp küresel ısınmayı artırmaya hakkımız yok. Ormanların kıyımına başladığımızdan (Endüstri Devrimi ile) ve petrol, gaz ve kömürü ısınma amaçlı kullandığımızdan beri, ormanların yüzyıllardır depoladığı karbon rezervlerini havaya saçıyor, sera gazlarını arttırıyor, böylece küresel ısınmaya sebep oluyoruz. Ormanları korumak için alınan tedbirleri, hemen her yıl dünyanın belli ülkelerinde yapılan uluslararası ormancılık ile ilgili sempozyumları, ormancılık ile ilgili kursları, eğitim seminerlerini incelediğimizde ormanlarla ilgili alınan önlemlerin hepsinin ‘’ormanlar için’’ değil ‘’insanlar için’’ olduğunu görüyoruz. Ağaçları ne zaman kesmeliyiz ki odun üretimini arttırabilelim. Ormanları estetik hale nasıl getirmeliyiz ki rahat ve korkusuzca dolaşıp orman havası alabilelim. Ormanlarda yaşayan memelilerden, kuşlardan ve balıklardan, yemeklerimizin daha lezzetli olması için defne yaprağı, çam fıstığı, kekik, tohum, ot, mantar ve benzerlerinden nasıl daha fazla üretebilelim. Sabah kahvaltıların olmazsa olmazı olarak bizlere öğretilen balın üretimini nasıl arttıralım bunun için arıcılığı nasıl geliştirelim? Peki daha sağlam, daha güvenli, daha yüksek evlerde oturmak için kum, çakıl, taş üretimi konusunda ormanlardan nasıl yararlanabiliriz? Savaş tedbirleri de almamız gerekli değil mi? Savunma için de ormanları korumalıyız öyle mi? Bu önlemlerin hiç biri ormanların yararına değil. Zavallı homo sapiens: Kendini dünyanın efendisi olarak gördüğü sürece, zarar verdiği eko sistemde ilk önce kendisinin yok olacağı gerçeğini nasıl görmezlikten gelebiliyor? Karbon salınımının sonumuz olacağı gerçeği ile yüzleşmek zorundayız ve bunu sağlamak için bizlere öğretilen bazı alışkanlıklarımızdan vazgeçmemiz ya da en azından tüketimlerimizi azaltmamız gerekmekte. Bireysel olarak da yapabileceğimiz bir çok şey var. Neler mi yapabiliriz? - Gardıroplarımızı küçültelim. Giyim sektörü tonlarca tatlı suya mal oluyor. Az giysi az karbon salınımı. - İnşaat sektörüne milyarlarca lira vermeyelim. Keşke şehirlerimizi kerpiç evlerle inşa edebilsek. - Daha az et yiyelim. Çünkü inekler ve koyunlar oldukça fazla miktarda metan gazı salınımına sebep oluyor. Et yeme oranı arttıkça karbon salınımı da artıyor. Hatta genel yiyecek tüketiminde de cimri davranalım. Çünkü ne erkeğin kalbine giden yol midesinden geçiyor, ne de can boğazdan geliyor. - Bulduğumuz her fırsatta mangal yakmayalım. Hele de direkt toprağın üstünde hiç yakmayalım. Zaten yeterince kötü hava soluyoruz. Mangal yakmadan yaşamak mümkün. - Ampul yakmaktan vazgeçelim. En azından enerji tasarruflu olanları kullanalım. - Ve belediyeleri alternatif yollar yapmıyor diye değil, toplu taşımayı özendirici tedbirler almadığı ve bisiklet yolları yapmadığı için eleştirelim. Daha az odun kullanarak daha fazla ısınma sağlanabilir mi? Roket sobalar bu nedenle tasarlanmış. Şu anki yaşamlarımıza ne kadar uygun bu sobalar tartışılır ama, en azından bu konuda çabalayanların olması bile güzel. permacultureturkey.org/roket-soba Ağaçlar ile ilgili bu çalışmalar aslında yolun çok başında. Milyarlarca yıldır doğaya köklerini salan bu heybetli canlılar sadece 150 yıldır bilim olarak incelenmekte. O nedenle ne yüzde yüz doğruluğundan emin olabiliriz ne de ağaçların konuşabilmesini şarlatanlık olarak değerlendirebiliriz. Hollywood filmlerinde işlenen bazı konular şaşırtıcı bir şekilde bizlere geleceğin dünyasından doğru bilgiler sunuyorlar. Elli yıl önce çekilen Uzay Yolu dizisinde gördüğümüz otomatik kapıları şaşkınlıkla izlerken, o zamanlar hayal ürünü gibi gelen oysa bugün benzin istasyonlarının tuvaletlerinde bile o kapıların kullanıldığı gerçeğini nasıl görmezlikten gelebiliriz. O nedenle, Oz Büyücüsü ya da Avatar filminde izlediğimiz konuşan ağaçlar belki de geleceğin habercisidir kim bilir? Belki de ağaçlar konuşuyor bizlere gerçekleri anlatıyordur. Hep doğayı korumaktan söz ediyoruz. Oysa doğayı korumamız değil ona dokunmamamız gerekiyor. O, kendi ekosistemini kuruyor ve koruyor bizim desteğimize ihtiyacı yok...
Ağaçların Gizli Yaşamı
Ağaçların Gizli YaşamıPeter Wohlleben · Kitap Kurdu Yayınevi · 2018604 okunma
··1 alıntı·
1.653 görüntüleme
cicoretti okurunun profil resmi
Sonuna kadar okudum, Ilknur hanim okuduklarinız zaten degerli ama sizin bunu bizlere aktarisiniz daha degerli. Girilmez levhasini bile basit bir reflektorlu boya ile yapabilecekken elektrikli olan formunun kullanildigi bir yerdeyim su an. Insanoglu olarak kendimize " konfor" uyduruyoruz. Daha dogrusu daha fazla tuketim isteyen sistem bize sahte konforlar yaratiyor ve cogumuz kanıyoruz. Sonra cikip ben HES' le karsiyim diye digital imza atip vicdan rahatlatan bir suru insan var. Keske yazdiklarinizi daha cok kisiye ulastirabilsem diyorum her seferinde. Paylasiminiz ve degerli incelemeniz icin cok tesekkur ederim.
İlknur Demir okurunun profil resmi
Çok teşekkürler cicoretti. Öncelikle sabırla okuduğun sonra da değerli yorumun için. Aynen belirttiğin gibi konfor alanlarımızdan çıkmadan dünyayı değiştirmeye çalışıyoruz maalesef. Çok kişiye ulaştırma konusunda söylediklerinde belki harekete geçmeme sebep olur. Belki bende bu konuda konfor alanımdan çıkmalıyım :) Çok teşekkürler tekrar. Sizin görüşleriniz önemli benim için
Emre okurunun profil resmi
Bu uzun yazıya, harcanan(müspet) zamana/ emeğe saygımdan beğendim, zaman bulduğumda incelemeyi de okuyacağım.
İlknur Demir okurunun profil resmi
Okuyunca da beğenirsiniz umarım :)
2 sonraki yanıtı göster
Fatma Banu İşler okurunun profil resmi
Çok değerli bir inceleme olmuş emeklerinize sağlık
Hanım Kızılay okurunun profil resmi
Harikasınız! Elinize,yüreğinize,emeğinize sağlık...Çok teşekkür ederiz bu değerli bilgiler için,paylaşımlar için...
İlknur Demir okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim zaman ayırıp okuduğunuz için... Bence doğa kendisi için yaptığımız tüm emekleri hakediyor....
İclal Demirkan okurunun profil resmi
Nasıl güzel bir inceleme yazısı bu böyle. Çok emek verilmiş, çok yararlı oldu teşekkürler
İlknur Demir okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim değer verip okuduğunuz için. Faydalı olabildiyse ne mutlu bana ))
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Sbsavci okurunun profil resmi
İncelemenizi okuduktan sonra kitabı okuma isteğim oldukça artı , teşekkürler🙏🏻
İsmail Hakkı Eröz okurunun profil resmi
Bu yararlı, açıklayıcı ve aydınlatıcı yorum için emeğinize sağlık 👏👏👏👏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.