Her duyum bir kişisizleştirme tohumu taşır. Nasıl ki ben, ne kendi doğumumun
ne de ölümümün gerçek öznesi değilsem, duyumumun da öznesi değilimdir. Doğum da ölüm de ancak kişisel-öncesi ufuklar olarak kavranabilir. Kendimi ancak çoktan doğmuş ve henüz hayatta olarak kavrayabilirim. Doğulduğunu ve ölündüğünü bilirim, ama kendi doğum ve ölümümü deneyimleyemem. Aynı şekilde duyum da, kendini önceleyen ve kendinden sonra da varolmaya devam eden bir duyarlıktan ortaya çıkar. Duyum yoluyla, kişisel yaşamım ve eylemlerimin marjında, verili bir yaşamın varlığını bulgularım.Kişisel varoluşum, kişisel olmayan bir varoluşla kuşatılmıştır. Seçtiğim ve üstlendiğim dünyanın berisinde, sanki beni önceleyen, dünyada olmayı çoktan seçmiş, dünyaya kendini açmış ve onunla eşzamanlı kılınmış bir başka ben bulunur. Bir organizma olarak bedenim, dünyaya kişisel-öncesi bir katılmadır, anonim ve genel bir varoluştur. Bu anlamda ben katılımım olmadan dünya ile ilksel bir sözleşme yapmış olan bedenim dolayısıyla, varolmaya mahkûmum.