Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

323 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Kitaptan bahsetmeden önce yazar hakkında bilgi vererek başlayacağım ve incelememi de okuduğum diğer kitaplarıyla kıyaslayarak gerçekleştireceğim. Bu sırada kitapların içeriğinden sözetmem gerekecek ve bununla ilgili de gerekli uyarıyı yapmış olayım. Öncelikle Tanpınar (benim şahsi görüşüm) Türk edebiyatı konusunda karşıma çıkan en derinlikli, en büyük eserleri yazan, üstelik de bunu kitaplarını okuduktan sonra hiç şüphesiz korkmadan söyleyeceğim bir yazardır. Zaten o bu usta romanlarla kalmamış, ileride okuyacağım hikayeleri, denemeleri, edebiyat incelemeleri, şiirleri ile de edebiyatımızda her türde tanınmış adamdır. Ne yazık ki unuttuğumuz veya gerekli değeri vermediğimiz bu eserleri yazan Tanpınar gibi edebiyatımızın her dalında uzmanlaşmış kişilere çok nadir rastlarken, son 26 senelik edebiyatımızın da YERLERDE SÜRÜNDÜĞÜNÜ maalesef üzüntüyle görmekteyiz. Postmodernizmin kuşatması altında her türlü gerçeklikten kopmuş, iki kelimeyi yan yana getiremeyen, anlatım bozukluklarıyla dolu metinleri karşımıza edebiyat harikası olarak çıkaran piyasacı güçlerin mahvettiği bu sanat dalı, zamanında Tanpınar gibi ustaları bünyesinde barındırdığı için, onların yüzü suyu hürmetine ayakta durmaktadır! Vedat Türkali, verdiği bir röportajda ''Sanatçı ya iyi olmalıdır, ya çok iyi olmalıdır, ortada kalırsa sanatçı olmaz'' demişti. Oysa şimdi ortanın altında kalan sözde yazarların ustaca kullanılan pazarlama teknikleriyle sanatımızı işgal ettikleri ortadadır. Ama o yazarların ve o kitapların, Tanpınar'ı bilen, okuyan bir kişi nezdinde hiçbir değeri yoktur, bunların hepsinin dolandırıcılık olduğunun farkındadır. Buna da Tanpınar okuyucusunun imtiyazı diyelim. Gerçekten o dönem yaşamış yazarlarımız bizim şu durumumuzu ve düştüğümüz noktayı görselerdi, acaba ne derlerdi? (Kusura bakmayın, Tanpınar okuduktan sonra sağa sola çatmadan olmaz :D) Konuyu fazla dağıtmadan en sevdiğim yazarı daha derinlemesine inceleyelim. Tanpınar'ın eserlerinde ortak temalar hiç kuşkusuz yıkılan hayaller, kavuşamayan aşıklar, karakterlerin ve dönemin huzursuzluğudur. Daha çok da dönemin huzursuzluğu, yabancılaşma. Çünkü o bence bir ''kesit yazarı''dır. Bunu neye göre söylüyorum? Huzur, SAE, Sahnenin Dışındakiler kitaplarına dayanarak edindiğim izlenimlere göre. Kesit yazarı dememin sebebi ise, mutlaka karakterler üzerinden belirli zaman kesitlerini ele alarak elde ettiği bu parçaları birbiriyle kıyaslamasıdır. Bunu bize sanki bir veya birkaç karakterin olayıymış gibi anlatırken, halbuki arka planda dönemi anlatmakta, bu zaman dilimlerini kıyaslamaktadır. Bundan dolayı anlattığı karakterlerden biz sanki onların duyguları ön plandaymış zannederiz. Halbuki dönem anlatılmaktadır. Örneğin Huzur'daki Mümtaz, kendi geçmişiyle ve o geçmişin yarattığı ıstıraplarla kavrulurken, bu Mümtaz'ın sorunu değil, o dönemde yaşayan Türk aydınının bunalımıdır. Benzer şekilde SAE'de de, Hayri İrdal'ın peşine takıldığı Halit Ayarcı'nın maceracı fikirleriyle ani yükseliş ve düşüşü, kendi talihi ya da hatıraları değil, cumhuriyetten önce ve sonra toplumumuzun aldığı durumdur. İnsanların şahsi hayatları(anı, hatırat biçiminde) üzerinden topluma mesaj göndermesinin, Sahnenin Dışındakiler kitabını okuduktan sonra Tanpınar'ın romanlarının tipik özelliği olduğuna iyice emin oldum. Benzer bir durumu aynı şekilde esas konumuz olan Sahnenin Dışındakiler'de de gördüm. Cemal Bey'in anıları vesilesiyle işgalden önce ve sonra İstanbul'u anlatan nefis bir eserdir. Böylelikle Tanpınar'ın sadece yazar olduğuna değil, aynı zamanda mükemmel bir sosyolog, psikolog olduğuna da hükmettim. Onun gerçekliği dolaylı yoldan aktarması da bende ayrı bir tat bıraktı. Cemal'in işgalden önce İstanbul'da geçen çocukluk yılları, bulunduğu mahallede ve tüm İstanbul'da toplumun dışarıya kapalı vaziyetini, adeta sıkışmışlığını anlatır. Aynı zamanda şehrin mimarisine kadar yansıyan siyasi hadiselerin merkezi olan İstanbul, sahnenin içidir. Ortaya çıkan her siyasi hadise, ilk önce İstanbul'da vuku bulur, sonra Anadolu'yu etkiler. Hadiselerle çalkalanan İstanbul'da Osmanlı'nın diktatörlük havası esmekte, muhalif yazarlar(Ekrem Bey gibi) tevkif edilmekte veya sürülmektedir. Fakat Cemal'in İstanbul'dan babasının tayini hasebiyle 6 senelik ayrılması, birinci zaman kesitini sona erdirir. Dönüşünde ise Cemal, büyük bir sürprizle karşı karşıyadır. İstanbul işgal edilmiş, gene benzer bir diktatörlük havası esmekte ise de, eski İstanbul'dan eser kalmamıştır. Çünkü artık İstanbul sahnenin dışıdır. Bu sefer hadiseler Anadolu'da gerçekleşmekte, İstanbul'u ise etkilemektedir. Çünkü artık esas milli mücadele Anadolu'da olup, İstanbul ise seyirci kalmaktadır. Bu dönüşümde İstanbul Hükümetinin hainliğinin, menfaat peşinde koşan devlet adamlarının ve savaş zenginlerinin(İbrahim Bey gibi) payı çok büyüktür. Seyirci kalmaktadır dedim ama kitapta böyle denilmesine karşın İstanbul halkının büyük çoğunluğunu yiyip bitiren sefalet ve yoksulluk içinde nasıl teşkilatlanarak Anadolu'daki mücadeleye destek verdiğini de göz ardı etmemek lazım gelir. Nitekim Cemal de gelir gelmez, etrafını milli mücadele şuuruyla yanıp tutuşan tanıdıklarının sardığını görür ve o da bu uğurda mücadeleye katılır. Büyük bir kısmını çocukluk yıllarından bildiği bu tanıdıklar, sanki o zamanlarda bu anı bekliyormuş gibi her biri kendi köşesinde iken, şimdi ortaya çıkmış ve mücadeleye atılmışlardır. Ancak Cemal Bey'in uğraştığı sadece bu meseleler olmaz. Cemal Bey aynı zamanda çocukluk aşkı Sabiha'ya da özlem duymaktadır. Sevmeden evlenmiş olduğu Muhtar ve kendi ailesinin düştüğü durum, Sabiha'yı bu 6 senede perişan etmiştir. Cemal'le buluşurlar, eski zamanın özlemini ve ferdi sıkıntılarını dile getirirler. Ancak bu aşk yine de nihayete ermez(Nasır Paşa'nın öldürülmesi ve Sabiha'nın ortadan kaybolması, Muhtar'ın Sabiha üzerindeki baskısı bunda büyük etken olur), tıpkı Huzur'daki Mümtaz'la Nuran'ın aşkı gibi... Toplumsal meseleler artık Cemal'in kafasını daha çok meşgul etmekte, onu Sabiha'dan uzaklaştırmaktadır. Mümtaz'la Nuran'ın ilişkisini sona erdiren de Suat'ın ölümü olayı gibi gözükse de, bence yine benzer şekilde toplumsal meseleler, bunalımlardır. Bundan yola çıkarak Tanpınar romanlarında aşk unsurunun sadece bir motif olduğunu, onun arkasında gene toplumsal ilişkilerin bulunduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca gerek Huzur'da, gerek Sahnenin Dışındakiler'de ''Mahur beste'' ile eski musikiye ait bazı unsurların da motif olarak araya serpiştirildiğini de görmekteyiz. Böylece gene bir ferdi bunalımın başlangıcında kitap sona erer. Yine Tanpınar romanlarında görülen bu kötü sonlar da onun romancılığının tipik özelliğidir. Tanpınar'ın bu eserini okurken çok defa Halide Edip'in Ateşten Gömlek kitabıyla benzerlik kurdum. Aynı zamanda SAE'de işlediği yabancılaşma temasıyla da bana daha önce Abdülhak Şinasi'nin Fahim Bey ve Biz eserini hatırlatmıştı (tabi o biraz daha Tanpınar karşısında zayıf kalıyor). Esas konusunu Sahnenin Dışındakiler olarak belirlediğim, ama Tanpınar'ın diğer eserlerinden ve yazarlığından da bahsettiğim, ayrıca günümüz edebiyatına da bu vesileyle çatma fırsatı elde ettiğim incelemenin sonuna geldik. İncelemeyi bitirirken detaylı bir okuyucunun, özellikle Türk edebiyatı konusunda yüzeysel kalmayacak eserler okuyanların dikkatinden kaçmayan bir yazar olduğunu düşünüyorum Tanpınar'ın. Ama okuma alışkanlığını yeni edinenlerin, ya da Tanpınar'ın uzun karışık cümlelerine, eski diline alışık olmayanların daha başka eserlere yönelmeleri gerekiyor. Zira Tanpınar romanını ancak Tanpınar okuyacak adam okumalıdır.
Sahnenin Dışındakiler
Sahnenin DışındakilerAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 20192,748 okunma
··
290 görüntüleme
Li-3 okurunun profil resmi
Öncelikle bu kadar derinlemesine ve dolu dolu yazını bizlerle paylaştığın için teşekkür etmek istiyorum. Tanpınar'ın sadece şiirlerini okudum. Orada da bu bahsettiğin şeyler geçerli. Yazın işini profesyonel olarak ele alıyor. Hem içerik hem de şekil olarak büyük özveri ile yazılmış şiirleri. Kendisinin de musikiyi çok sevdiğine kanaat getirdim, bu yüzden belki de şiirlerinde musiki havası var. Bir tanesi alınıp bestelense cuk oturur gibi geliyor bana. Kendisinin diğer kitaplarını okumadım henüz. Bu bende derin bir yaradır. Erteleme illetinden kurtulur kurtulmaz okumak istiyorum. Bu yazının kendi adıma faydalı olduğunu düşünüyorum. Pek çok okur için de bu durumun geçerli olacağı kanaatindeyim. Tekrardan bu inceleme için teşekkür ederim, eline sağlık .:)
Arda Çolakoğlu okurunun profil resmi
Rica ederim. Tanpınar romancılıkta büyük bir ustadır. Ben de henüz şiirlerini okumadım(yakın zamanda okuyacağım) ama roman konusundaki başarısı daha bariz gibi. Başlayacağınız zaman Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile başlamanızı tavsiye ederim. En beğendiğim ve kurgusunun bu bahsettiğim diğer kitaplarından çok daha başarılı bulduğum kitabıdır.
Okuma Delisi / Emir okurunun profil resmi
Arkadaşım sen ne yaptın ya =)) Sitede boş incelemelere geliyor o kadar beğeni. Böyle degerli ve emek verilmiş incelemelere ise ilgi yok! Keyifle okudum. Her şeye değinmişsin hatta Tanpınar okumak isteyenlere nereden başlayabileceklerini bile söylemişsin. Ben Dünya Klasiği okuyorum çok keyifli geçiyor kitaplar. Türk edebiyatına yönelirsem artık ilk kimi okuyacağımı biliyorum :)))) Emeğine yüreğine sağlık. Bu yaşta bunları yazıyorsan bir kaç yıla neler neler görürüz belki =))) Sevgiyle...
Arda Çolakoğlu okurunun profil resmi
Türk edebiyatına mutlaka gir. Sadece dünya edebiyatı olmaz. Onunla ilgili de ilk gireceğin kişi Tanpınar olmamalı. Zira incelemede de dediğim gibi uzun cümleler, eski kelimeler, çok karışık edebi unsurlar var. Orhan Kemal'den ya da Yaşar Kemal'den başla. Onlar sadeliği esas alan toplumsal gerçekçi anlayışta.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.