“Benimle çok uğraşıyorlar, canıma tak dedi. Artık dayanamayacağım.”
Bu sözler sabahattin Ali’nin ölmeden önce kardeşi Fikret Şenyuva’ya söylediği son sözlerdi.
Ve eklemişti: “Anneme yirmi beş lira gönderdim. Yine göndereceğim. Bir gün gelir de gönderemezsem, beni yok bilin!..”
Ve cesedi öldürüldükten altı ay sonra bir çoban tarafından bulunur, dört ay sonra da gazetelere öldü haberi yazılır. Eşyalarına devlet tarafından haciz konulur, bir polis memuru eşyalarını köylülere satar ve daha nice iğrenç şey... Yıllarca eserlerine yasak konulan, yazıları yüzünden durmadan hapiste yatan Ali şimdi MEB’in 100 Temel Eser listesinde yer alıyor. Garip bir ülkeyiz.
Sabahattin Ali özgürlüğüne kavuşacağını düşündüğü yola çıkarken okumak için yanına aldığı birkaç kitap, birkaç parça kıyafet, umudu, kafasında ise geride bıraktığı can’ı Aliye’si, ruhu Filiz’i ve çantasında tamamlamayı düşündüğü birçok hikayesi vardı.
İşte bu kitabı; yıllar sonra sandığından çıkan notlardan derlenmiş bir kitap. Kızı Filiz Ali yıllar sonra sandıkta kalan belgeleri ve notları 1997’de Nükhet Esen’e götürüyor. Nükhet Esen, Zeynep Uysal, Engin Kılıç, Olcay Akyıldız bu yazıları okuyup düzenliyorlar.
Bu derleme kitapta; ikisi tam, biri bitmemiş, biri uzun olmak üzere dört hikaye, on bir şiir, Kağnı hikayesinin üç perdelik opera formunda yeniden yazımı, ileride yazmayı planladığı hikaye ve romanlarına dair kısa notlar, bazıları 1940'larda gazetelerde yayımlanmış sosyo-politik makaleleri ve çizdiği desenler yer alıyor.
Yazmayı planladığı liste şu şekilde: #33900716
Tabi bu listenin dışında Kuyucaklı Yusuf’un üçlemesi de bulunuyor.
Sabahattin Ali, ‘Kuyucaklı Yusuf’u üç cilt olarak tasarlamış. Şehrin büyüklerini öldüren Yusuf, ‘Çineli Kübra’ isimli ikinci ciltte eşkıya olacak, üçüncü ciltte ise Yörüklerin arasına katılacaktır. Bu yönüyle ‘Kuyucaklı Yusuf’, ‘İnce Memed’ gibi eşkıya romanlarının öncüsü sayılabilir.
Edebi dili pek iyi olmayan, bölük pörçük, daha üzerinde çalışılması gereken, belki çoğu kullanılmayacak yazılardan oluşan derlenmiş bir kitap. Yani Kafka vakası diyebiliriz. Bunun bilincinde olmadan okuyan kimseler Ali hakkında negatif düşüncelere girebilir. Eğer bu yazıların daha taslak aşamasında olduğu bilinip bu bilinçte okunursa hiçbir sıkıntı teşkil etmez çünkü onun yazdığı her satır bizim için çok kıymetli. Ama Ali bunu ister miydi? Hiç zannetmiyorum. İlk öykü kitabı olan Değirmen’i bile kendi isteğiyle çıkarmasına rağmen eleştiren, Dağlar Ve Rüzgar adlı derleme şiir kitabındaki notlarda, şiirlerini gönderdiği çoğu dostuna şiirleriyle ilgili bol bol eleştiri yazan bir yazar bunların gün yüzünüze çıkmasını istemezdi bence.
“Bir Hakikatin Hikayesi” adlı öyküsü gerçekte başından geçen bir olay olduğu için yayınlanmadığı düşünülüyor.
En uzun olan hikayesi Çakıcı’nın İlk Kurşunu. Bu hikayede Aydın’da yaşayan eşkiya Çakırcalı Mehmet Efe’yi anlatır. Hoş eşkiya demek pek doğru bir tabir olmuyor. Otoriteye karşı savaşmış, halktan yana olan biri Çakırcalı.
Ali bu hikayeyi yayınlar mıydı yayınlarsa cezaevinde ne kadar süre yatardı bu da bilinmez. Çünkü pek çok yerde II. Abdülhamit’i sert bir dille eleştiriyor. Pek çok kişi Yaşar Kemal’in Çakırcalı Efe kitabıyla kıyaslıyor. Bu tamamiyle yanlış bir yaklaşımdır daha taslak olan bir yazı, bir birikim eseriyle kıyaslanmamalıdır bence.
Yine de kitaba umutsuz bir şekilde devam edenleri, kitabın son kısmı fazlasıyla tatmin edecektir.
Gazetelere yazdığı köşe yazıları ya da yaptığı konferanslardaki konuşmaları yer alıyor bu kısımda. Bu konuşmalar ders niteliğinde.
17.01.1932 yılında Konya Halkevi'nde verilen konferanstaki konuşmalarını; “Kadınlar Üzerine Bir Konferans” adıyla yazmış, kız çocuklarının eğitimi, onların nasıl yetiştirilmesi gerektiği, kadın ve erkeğin toplumun her alanında eşit olması gibi konularda çok müthiş noktalara değinmiştir. Şu alıntı yazının sadece kısa bir parçası:
#33861364
Bu yazıları:
Türkiye Hapishaneleri
Emperyalistin Tarifi
Bu Memleketi Kurtarmak İçin
Milliyetçinin Tarifi
Hürriyet Meselesi
Milliyetçi Gençlik
Asıl Büyük Tehlike Bugünkü Ehliyetsiz İktidarın Devamıdır
Şeklinde devam ediyor. Sırf bu yazılar için bile alınıp okunmalıdır bu kitap.
Yıllar geçmesine rağmen halen ne asıl katilleri bulundu ne de bir mezarı mevcut Sabahattin Ali’nin. Kemikleri inceleme yapılacak bahanesiyle ordan oraya savrulurken ne hikmetse kayboluveriyor.
Sanki kaderini bilip bu dizeleri bırakmış bize:
“Bir gün kadrim bilinirse
İsmim ağza alınırsa
Yerim soran bulunursa
Benim meskenim dağlardır!”
Canına kurban...
i.hizliresim.com/WXJaWL.jpg
Yazarın duruşu - Kitaba değinmeme - Laiklik - Van depremi
https://1000kitap.com/dllryz Bu yorumu yaparken, yazdıklarınızı gidip tekrar okumadınız mı acaba ben ne yazdım ne saçmaladım böyle diye? Devlet Bahçeli'nin rakamlarla kuruluş yılını bağlaması bile daha mantıklıydı.
Neyse, şimdi bu muazzam yorumunuza derinlemesine bi değinelim.
"Yazar, sanatçı vd. dediğimiz kategorideki insanlarında bazı sorumlulukları olmalı" demişsiniz. Evet çok haklısınız Sabahattin Ali de tam olarak bu dediğinizi yapmış. Sanatçı kimliğinin getirdiği sorumlulukla ezilen, haksızlığa, adaletsizliğe uğrayan halkının sesi olmuş. Siyasal ya da dini bir duruşla değil, üzerindeki sorumluluğun bilincinde olan bir sanatçı, bir insan olarak yapmış bunu. Eserleri onca satarken yan gelip yatabilirmiş, yapmamış bunu. Ömrünün yarısını cezaevinde diğer yarısını mahkemelerde geçirmiş. Yine de pes etmemiş. Onun bunun adamı olmamış mesela ya da yazdıklarıyla kimseyi hedef gösterip kitapçı vs yaktırmamış bu barbarlığı da milliyetçilik diye yutturmamış kimseye.
"Fakat siz burada kitap yorumu yapmamış ülke siyaseti yapmışsınız, tıpkı Ali bey gibi"
Ülke siyaseti dediğiniz şey tam olarak ne peki? Mesela 41 yaşındaki bir adamın canice katledilerek öldürülüp sonra da kemiklerinin bile yok edilmesi mi? Bunu yapan kişinin devletle bağlantılı olması mı? Bu kısım mı size siyasi geldi? Çok üzülerek söylüyorum ki o kısım siyaset değildi, gencecik yaşta yok edilen bir aydının hayatıydı.
Ha ayrıca kitapla ilgili yorum yapmamışsınız demişsiniz. Sanırım siz okurken 'acaba Van depremine mi yoksa 15 Temmuz darbe girişimine değinsem' ikileminde kalırken kaçırmışsınız. 4. paragraftan sonraki tüm yazılar kitabın içeriğiyle ilgili. Ha ama haklısınız kitabı okumadan yorum yaparsanız böyle hatalar şey olabilir tabii. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya çalışmanın sonucu bu oluyor.
"Ardından faşizmden girip sosyalizmle süslemişsiniz"
Bence siz sosyalistzede olmuş faşizm travması geçiriyorsunuz. İçinizde atamadığınız bir hınç var, kendinizi göstermeye çalışıyor bir türlü beceremiyorsunuz ve maalesef bu yazıyı çok yanlış yere yazdınız. Üzgünüm idinizi tatmin edemeyecem. İncelemede hiçbir düşünceye güzelleme yapmadım. Aklımı ve vicdanımı referans alırım sadece. Yani burda da üfürükten tayyare mode on...
“Ne yazık ki sokakta it gezdirmek bile ‘laiklik’ sayılıyor.” ve “Van depremi”
Cümlelerinize yorum yapamayacam ne yazık ki IQ’mu o kadar düşüremedim.
Size tavsiyem içinizdeki düşünce adını verdiğiniz ama cehaletten başka bir şey olmayan çürüklerden bir an önce kurtulun, çok kokutuyorsunuz.
Ve üzülerek söylüyorum ki vatan sevgisi bu değil. Şahsiyet dizisinde denildiği gibi, ‘seninki sevgi değil, hınç. Hınçla sevilmez.’
Bu şarkı da benden size gelsin ;)
youtu.be/YRxvDlIkFbc