Küçük bir çocukken yaşadığım Anadolu şehrinde onlara bölgesel şiveyle maacirler yani muhacirler derlerdi. Orta öğretimim için İstanbul'a geldiğimde isimleri Bulgaristan,Yunanistan,Yugoslavya ve Balkan göçmenleri oldu. Akrabalarımız vardı, bir çok tanıdığımız aileler vardı içlerinde. Aile büyükleri çocukluklarının, gençliklerinin geçtiği o güzel yerleri büyük bir üzüntü ve özlemle anlatırlardı. O dönemdeki çocukluğumun verdiği bilmezlikle onları dinlerken hiç duygulanmazdım. Sadece dinlerdim. Onların içlerinde kopan fırtınaları nereden bilebilirdim ki ? O çocukluğumla onları nasıl anlayabilirdim ki ? Maalesef o insanların hiç biri bugün hayatta değil.
Bu kitabı okuduğumda öncelikle kitapta yazılanların benzerini yaşamış olan o insanları hatırladım. O günlerde anlatmış oldukları olayları, yerleri, bahsettikleri yaşantılarını hatırladım. İnanın bana o kadar üzüldüm ki. Keşke bu kitabı o insanlar hayattayken okumuş olsaydım diye düşündüm. Keşke onlar şimdi hayatta olsalardı da, yüzlerine ''sizi çok iyi anlıyorum, çektiğiniz acıları hissedebiliyorum, doğduğunuz toprakları terketmek zorunda kalmanın verdiği ızdırabı biliyorum , acınızı paylaşıyorum'' demeyi o kadar çok isterdim ki. Ama maalesef buna artık imkan yok.
Bunları size anlatmamın sebebi bu kitabın içinde yazanların beni üzdüğü kadar, o insanları, o günlerde anlayamamamın daha da çok üzdüğünü bildirmekti.
Kitapta, tarihe 93 harbi diye geçmiş olan Osmanlı - Rus Savaşında yaşanan göç olayları anlatılmaktadır. Romanya'nın Tulça şehrinden hareket eden kadın, çocuk, yaşlılar ve daha ergenliğe yeni girmiş delikanlılardan oluşan büyük bir kafilenin Rus işgalinden kaçarak Edirne ve İstanbul'a geliş öyküsü anlatılmaktadır. Bu öyle bir öykü ki her türlü tehlikeyle savaşarak yapılan bir yol öyküsü. Bir yandan Rus askerleri, diğer taraftan başta Bulgarlar olmak üzere diğer milletlerin komitacılarının saldırıları, katliamları , kötü tabiat şartları, yokluklar, hastalıklar ve açlıkla mücadele edilerek aylarca yapılan bir göç yolculuğu. Başlayanların ancak yüzde beşinin tamamlayabildiği bir yolculuk.
Acılarla yapılan bir yolculuk. Yaşadıkları , gördükleri vahşetlerden, yolculuğu yapanların bile yüreklerinin taş haline geldiği ama okuyanların bir kelimesini bile ah çekmeden okuyamadığı bir yolculuk. Bütün bunların, belkide kat kat fazlasının gerçekten yaşanmış olmasını düşünmek bile insanı kahreden bir yolculuk.
Kitabın teknik özelliğinden bahsedecek olursak, gerçekten çok akıcı bir dille yazılmış ve müthiş bir sürükleyicilikle okunuyor. Kesinlikle elinizden bırakamıyorsunuz.
Yazar Refik Özdek'in tamamen gerçek olaylardan derleyerek kurgulayıp yazdığı bu kitabın öncelikle bir insan olarak, sonrasında ise, tarihte bu acıları yaşamış olan yüz binlerce insanın soydaşı, dindaşı olarak mutlaka okunması gerektiğine inanıyorum.